Direkt Grafiler :
- Standart Pozisyonlar PA ve Lateral
- DiÄer pozisyonlar : AP, supin, ekspirasyon, apikolordotik, lateral dekubitus, oblik Floroskopi
Bronkografi
Baryumlu incelemeler
Yeni teknolojiler
- Yeni ekran-film kombinasyonları
- IÅın eÅitleme (dengeleme) radyografisi
- Dijital göÄüs radyografisi. Alan dijital yöntemleri, satır tarama yöntemleri.
- Depo fosfor ile komputerize radyografi
- Film dijitalizasyon yöntemleri
Anjiografi
Bilgisayarlı konvansiyonel tomografi
- Yüksek rezolüsyonlu komputerize tomografi
- Dinamik spiral bilgisayarlı tomografi
Ultrasonografi
Manyetik rezonans görüntüleme ve MR anjiografi
TORAKS RADYOGRAFISINDE YAPILAN HATALAR
Toraks radyografileri halen radyoloji departmanlarında en fazla talep edilen tetkiklerin baÄında gelmektedir. Bunun nedeni hem asemptomatik hastalarda tarama amacıyla hem de semptomatik hastalarda tanı amacıyla kullanılmalarıdır. Günlük rutindeki bu kadar fazla isteme raÄmen grafilerin sonuçları ve hasta yönünden yararları tartıÅmalıdır. Toraks radyografileri nadir olmayarak yasak savma olarak istenilen ve çekildikten sonra bir kenara konulan grafilerdir. Bu durumdan radyologların olduÄu kadar radyolog olmayan hekimler ve klinisyenler de sorumludur. DiÄer tüm radyoloji tetkiklerinde olduÄu gibi; toraks radyografilerinden doÄru sonuç alınabilmesi için ön Åart girdilerin doÄru olmasıdır. Bunun anlamı ilk adımda hastanın adı, yaÅı, cinsiyeti ve klinik bulgu veya ön tanısının istem kartında açık ve anlaÅılır olarak belirtilmesi demektir. Birçok durumda klinisyen günlük iÅlerin yoÄunluÄu arasında bu basit iÅlemi gereksiz bir bürokrasi veya angarya olarak deÄerlendirmekte ve istem kartına sadece Rie, PA AkciÄer veya Tele yazarak hastayı radyoloji bölümüne yollamaktadır. Ortalama bir eÅitim hastanesi veya orta-büyük ölçekli kamu hastanesi günlük 50-150 civarında toraks istemi ile karÅılaımaktadır. Genellikle radyoloji departmanlarında da benzer iÅ yoÄunluÄu gerekçeleriyle hastaya sadece bir kayıt numarası verilmekte; film üzerine bir saÄ iÅareti veya saÄ yerine kayıt no’su konularak grafi elde olunmaktadır. Dolayısıyla radyoloji departmanları buraya kadar olan hastalara kendisi de bir katkıda bulunmakta ve sıklıkla tetkikin tarihini de film üzerine kaydetmemekte, bazı durumlarda ise silinebilecek veya okunamayacak bir etiket ve film üzerine hastanın ismi ve bazen de tarih yazılmaktadır.
Daha ilk adımda yapılan bu hastaların nadir olmayan yanlıŠsonuçları mevcuttur. Bunlardan bir kaç örnek verecek olursak hastanın yaÅının ve cinsiyetinin belirtilmemiÅ olmasından kaynaklanan:
- Hastanın kadın olduÄu dikkate alınmayarak meme bölgeleri, yalancı pozitif pnömoni olarak deÄerlendirilmekte
- Kadınlarda yine meme baÄları soliter kitle lezyonu veya koin lezyon olarak deÄerlendirilmekte
- YaÅla fizyolojik olarak ortaya çıkan kadınlarda santral tipte, erkeklerde marjinal olarak gözlenen kostal kalsifikasyonlar patolojik kalsifikasyon olarak deÄerlendirilmekte
- Ãocuklarda normal timus bezi kitle zannedilmektedir.
Hastanın klinik bulgusunun verilmemesi nedeniyle radyologlar filmi deÄerlendirmekte sıkıntıya düımekte ve dolayısıyla sıklıkla filmleri rapor dahi yazmadan hastanın eline tutu?turmaktadır. Hele eÄer filme tarih de yazılmadıysa bu film bir süre sonra tüm anlam önemini kaybetmektedir.
Ä°kinci büyük grup hatalar filmin kalitesine iliÅkin hatalardır ve bu hataların büyük kısmının sorumluluÄu radyologlara, bir kısmının sorumlusu ise ülkenin koÅullarına baÄlıdır. Film kalitesini belirleyen çok fazla faktör mevcuttur. Bunların bir kısmı filmlerin çekilmesi, bir kısmı banyosu sırasında yapılan hatalardır. Bu hataları kısaca sıralayacak olursak;
- Hastanın soyunması ve temiz bir önlük giydirilmemesi, saçlarının toplanmaması nedeniyle nadir olmayarak filmde gerçek olmayan görüntüler oluÅmaktadır. Film üzerine süperpoze olan bu artefaktların bir kısmı uzun saçlardaki tokalar, boncuklar, kolyelerden kaynaklanmakta ayrıca hastanın uygun Åekilde soyundurulmaması nedeniyle muskalar, düımeler, çengelli iÅneler de film üzerine süperpoze olmaktadır. Kim bilir hergün kaç hasta sadece bu nedenlerle ileri tetkike yollanmakta veya yanlıŠhastalık tanısı almaktadır.
Bundan sonraki hatalar filmin çekilmesi sırasında yapılan hatalardır. Radyodiagnostikte görüntü kalitesini etkileyen faktörlerin baÅlıcaları kontrast ve rezolüsyondur. Görüntünün kontrastını çekim ile ilgili parametreler ve hastanın X-ıÅını absorbsiyonununu etkileyen kendi subje kontrastı oluÅturur.
Toraksta anatomik olarak X-ıÅınını hemen hiç engellemeyen hava, kısmen engelleyen yumuÅak dokular ve en fazla engel oluÅturan kostalar ve vertebralar gibi kemik yapılar yan yana ve üst üste yer alırlar. Bu üç boyutlu anatomik yapı filmde birbiri üzerine eklenerek iki boyutlu bir görüntüye dönüÅür. Bu yapıların birlikte ve ayrı ayrı deÄerlendirilebilmesi için çekim ile ilgili parametrelerin optimal olması yani film çekiminde kullanılan X-ıÅını enerjisi yani kilovoltun uygun seçilmiÅ olması ve çekim sırasında oluÅan saçılan radyasyonun görüntü kalitesini etkilememesi için filmden uzaklaÅtırılması gerekir. Bu iÅlem gridler ile yapılır. Kontrastı etkileyen diÄer önemli faktör de filmin fotografik karakteristiÅidir.
Rezolüsyon ise film üzerinde iki ayrı ve farklı yapının birbirinden ayırt edilebilme gücüdür. Bunda da kullanılan filmin fiziksel özellikleri ve filme uygun seçilmiŠkaset içindeki güclendirici ekranlar önemli rol oynar. Ayrıca görüntü magnifikasyonu ve distorsiyonuna yolaçan film-tüp mesafesi, hastanın pozisyonu ve nefesini tutmuŠolup olmaması ve dolayısıyla hareket artefaktları önem kazanır.
Optimal bir toraks radyografisi hasta ayakta iken yüzü film kasetine dönük, ellerini beline koymuÅ omuzlarını öne yaslamıŠolarak derin inspiriumda çekilir. Böyle bir grafide spinöz proçeslerden geçen vertikal hat her iki klavikula baÄından geçen horizontal hattı iki eÅit kısma böler. Skapulalar film üzerine süperpoze olmaz. SaÄ hemidiyafragmanın kubbesi üzerinde 9-10. arka kostalar veya 5-6 kostaların ön uçları görülebilir olmalıdır. Seçilen kilovoltta kalp arkasında vertebra korpusları ve kısmen disk mesafeleri izlenebilir olmalı, yine kalbin arkası ile saÄ hemidiyafragma altında yer alan vasküler yapıların dallanmaları izlenebilir olmalıdır.
Ä°deal olarak film üzerinde hastaya ait bilgilerin yanısıra çekim parametrelerinin yani hastanın supin veya ayakta oluÅu, kilovolt, tüp-film mesafesi kaydedilmelidir. Böyle bir kayıt film üzerinde mevcut olduÄunda çekilen seri grafilerin parametrelerinin eÅdeÄer olması saÄlanabilir ve dolayısıyla patolojilerin seyrini deÄerlendirmek kolaylaÄır. Yetersiz dozda alınmıŠgrafilerde vasküler yapılar daha belirgin seçilir ve genel olarak akciÄerlerde bir radyolusensi kaybı izlenir. Buna karÅılık fazla doz verilerek alınan grafilerde ise akciÄerler relatif olarak havalanma fazlalıÄı gösterir; küçük lezyonlar ve interstisiyel izler kaybolurlar.
EÄer hastanın film çekimindeki pozisyonunu bilmiyorsak filmin ayakta mı yatarak mı çekilmiÅ olduÄuna karar vermek için hava-sıvı seviyelerine dikkat etmek gerekir. Bu sıklıkla mide fundusunda izlenir ancak abse, hiatus hernisi gibi baÄka patolojilerde de görülebilir. Seviye görülürse bu film ayakta çekilmiÅtir demektir. Ancak seviye vermeyen mide gazının görülmüŠolması veya hiç gaz izlenmemiÅ olması filmin ayakta mı yatarak mı çekilmiÅ olduÄunu ayırdetmek için yeterli deÄildir. Yatar durumda küçük plevral effüzyonların veya pnömotoraksların deÄerlendirilmesi mümkün deÄildir. Ayrıca yatar durumdaki grafilerde hele hasta yeterli nefes almadıysa kalp normalden büyük izlenir, üst lob pulmoner vasküler yapıları dilate olarak görülürler ve bu bulgular yalancı pulmoner venöz hipertansiyon veya pulmoner ödem görüntü verebilir.
Daha önce belirtildiÄi gibi optimal bir toraks radyografisini elde etme sorumluluÄu radyologa aittir. Ancak radyologun bu grafiyi elde etmede uygun cihaz, film ve kaset donanımının mevcut olması gerekir. Ä°Åte daha önce belittiÄimiz radyologun sorumluluÄu dıÄındaki ülke koÅullarına ait faktörler burada rol oynamaktadır. Ãlkemizde 1930′lardan kalma bir yasa nedeniyle röntgen filmi ithalatı iskambil kaÄıtları ile birlikte Kızılay’ın tekelindedir. Kızılay dıÅında yapılan ithalatta önemli bir fon ve vergi ödemesi gündeme gelmektedir. Dolayısıyla da ülkemizde tüketilen röntgen filmlerinin çok büyük bir kısmı Kızılay eliyle ithal edilmektedir. Kızılay uzun yıllar ithal ettiÅi filmlerin kalitesinden ziyade ucuzluÄunu dikkate alarak filmleri ucuz bulduÄu ülkelerden ithal etmiÅtir. Son yıllarda kalite kontrolünün gündeme gelmesiyle kısmen film kalitesinde düzelme olmakla birlikte bu halen yetersizdir. Kızılay halen mavi ıÅık spektrumuna duyarlı röntgen filmleri ithal etmekte, son 10 yıldır batıda rutin olarak kullanılan yeÅil ıÅık spektrumlu filmleri rutin olarak ithal etmemektedir. YeÅil ıÅık spektrumlu grafiler film kontrastı yönünden çok daha hassas yüksek kontrastlı filmlerdir. Bunun yanısıra 1990′lardan itibaren batı ülkelerinde film-ekran teknolojisinde büyük geliÅmeler olmuÅ ve film üzerindeki görüntü kaydedici emülsiyonların yapısı deÄiÅtirilerek her iki tarafında da emülsiyon içeren filmin bir yüzeyine sadece akciÄer parankimi, diÄer yüzeyine ise mediasteni görüntülemede daha baÅarılı emülsiyonlar üretilmiÅtir. Filmin bazına da her iki yüzeyin birbirini etkilememesini saÄlayan ve ıÅık geçirmeyen boyalar sürülerek grafide aynı zamanda akciÄer parankimi hem mediastenin görüntülenebildiÄi film teknolojisi geliÅtirilmiÅtir. Günlük bu kadar fazla tüketime raÄmen ülkemiz bu yeni teknolojileri takip etmekte yetersiz kalmaktadır. Yine basit bir örnek verecek olursak ülkemizdeki insanlar genel olarak batı standartlarına göre daha küçük oldukları için rutin toraks radyografisinde 35 cmx35 cm dediÄimiz film ebatları kullanılır. Halbuki batı ülkelerinde toraks radyografisinde rutin kullanılan grafiler 35×43 cm grafilerdir. Beslenme koÅullarıyla birlikte son yıllarda önemli sayıdaki hasta 35×43 cm grafiye gereksinim göstermekte ve bu hastalara 35×35 cm grafilerin boyutları yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla nadir olmayarak toraks radyolografilerinde kostofrenik sinüslerin veya apekslerin izlenemediÄi eksik görüntü oluÅmakta ve bu da gereksiz film tekrarlarına yolaçmaktadır.
TORAKS RADYOGRAFÄ°SÄ°NDE KULLANILAN DÄ°ÄER YÃNTEMLER
PA AkciÄer grafisinin yanısıra lateral toraks grafisi standart pozisyon olarak kabul edilir. Bunun da nedeni tek projeksiyonda patolojilerin deÄerlendirilmesinin yetersizliÄidir. PA AkciÄer grafisinde görülen bir lezyonun üçüncü boyutta izlenebilmesi ve dolayısıyla anatomik lokalizasyonun yapılabilmesi için lateral grafiye gereksinim mevcuttur. Ayrıca pulmoner patolojilerin %10 kadarı sadece lateral grafide görülebilirler veya lateral grafide daha iyi seçilirler. Ãzellikle sol ventrikül tarafından maskelenen sol akciÄer alt lob lezyonları lateral grafide daha iyi görülürler.
Ekspirasyon grafileri küçük pnömotoraksların deÄerlendirilmesinde yararlıdır. Bunun iki nedeni vardır:
1- Ekspirasyonda akciÄer hacmi azaldıÄı halde pnömotoraks hacmi deÄiÅmeden kaldıÄı için pnömotoraks total hacminde daha yüksek bir oranı kapladıÄından daha kolay görülür.
2- Yine ekspirasyonda akciÄerin radyografik dansitesi hafif derecede artıÅı halde pnömotoraks dansitesi deÄiÅmediÄi için aradaki bir dansite farklılaıması pnömotoraksın görünürlüÄünü kolaylaÅtırır.
Apikolordotik grafiler kemik yapıların üst üste süperpoze olduÄu apikal kesimlerdeki lezyonların görülmesinde ayrıca yine saÄ akciÄer orta lob ve sol akciÄer lingula segment lezyonlarının deÄerlendirilmesinde katkı saÄlar.
Lateral dekubitus grafiler plevral boÅluktaki serbest sıvı veya havanın yer deÄiÅtirerek ayırdedilmesini kolaylaÅtırır.
Oblik grafiler nadir olarak kosta lezyonları veya kalp boÅluklarını deÄerlendirmede kullanılır.
Konvansiyonel tomografi ve bronkografi günümüzde terk edilmiÅ olan tetkiklerdir. Floroskopi nadiren diyafragma hareketlerinin deÄerlendirilmesinde ya da arka mediastande özefagus komÅuluÄundaki lezyonların deÄerlendirilmesinde baryumlu incelemeler de birlikte kullanılabilir.
Toraks radyolojisinde günümüzde gelecek vaadeden yöntemler dijital toraks radyolografileridir. BaÅlangıçta dijital yöntemlerde toraksa ait data’nın çok büyük olması nedeniyle bu sistemlerin kullanılabilirliÄi sınırlı olmuÅtur. Ancak son yıllarda özellikle dataların kompresyonundaki geliÅmelerle belirli bir hız kazanılmıÅtır. BaÅarılı bir toraks görüntülemesi için sayısal görüntüdeki her bir piksel adı verilen noktanın boyutlarının 0.2 mm’den daha küçük olması gerekmektedir. Bunun anlamı görüntüyü oluÅturan matrixsin yani nokta sayısının 2.000×2.000 boyutlarında olmasıdır. Ayrıca yine dijital radyografide gri skala geniÅliÄinin 1024 yani 10 bit deÄerde olması yeterli diagnostik görüntüyü saÄlamaktadır. Batı ülkelerinde rutin olarak kullanılmaya baÅlanmıŠolan dijital tekniklerde görüntü elde etmekte farklı cihaz ve yöntemler mevcuttur. Bazen toraks grafisi çok inceltilmiÅ ve daraltılmıŠbir X-ıÅını ve dedektörler aracılıÄıyla satır satır taranarak elde olunmakta bazen ise toraksın tüm yüzeyi geniÅ alan tarayıcılarla taranarak görüntü oluÅturulmaktadır. Bu yöntemlerden özellikle birisi kullanımda geniÅ bir uygulama alanı bulmuÅtur. Bu da depo fosfor plakları kullanarak elde olunan komputerize radyografidir. Bu yöntemde filmin yerini X-ıÅını ile eksite edebilen fosfor ile kaplanmıŠplaklar almıÅtır. Bu plaklar hastadan geçen X-ıÅını etkileÅimini adeta hafızalarında tutmaktadır. Daha sonra bu plakların bir lazer ıÅınıyla taranması sonucunda eksite edilmiÅ enerji ıÅıÄa dönüımekte ve ıÅık sayısal deÄere dönüÅtürülerek ekrana elektronik görüntü olarak gelmektedir. Bu sayısal yöntemlerin birçok avantajı mevcuttur. Dijital yöntemlerde görüntü piksel adı verilen noktalardan oluÅtuÄu için bu piksel deÄerlerini hafızada tutmak ve bunlar üzerinde tekrar tekrar iÅlem yapmak mümkündür. Piksel gri skala deÄerleri ile oynayarak gerektiÄinde sadece kemik yapılar, gerektiÄinde mediastene ait yumuÅak dokular ve gerektiÄinde de sadece akciÄer parankimini ön plana çıkartmak mümkündür. Bu görüntüler optik disklerde sayısal olarak saklanabilmekte ve görüntü kalitesini kaybetmeden istenildiÄi kadar arÅivlenebilmektedir. DiÄer önemli bir avantaj datanın kompresyonuyla kabul edilebilir bir hızla görüntü datasının fiber optik kablolar veya uydu sistemleriyle bir yerden bir yere yollanabilmesidir. Resim arÅivleme ve iletiÅim sistemi adı verilen bu sistemler artık yaygın olarak kullanılmaya baÅlanmıÅtır. Sayısal teknolojilerin geliÅmesi hard copy dediÄimiz film talebini tamamen ortadan kaldırarak soft copy adı verilen yeterli rezolüsyona sahip monitörlerde görüntünün görsel deÄerlendirilmesi ve doÄrudan ekrandan rapor edilmesi yöntemini getirmektedir. Son olarak bu yöntemlerin bir önemli avantajı piksel deÄerlerini deÄiÅtirerek yapılan düzeltmeler ve kompansasyonlarla filmin çekimi sırasında teknisyenin yaptıÄı yanlıŠkilovat ve miliamperden kaynaklanan hataların elektronik olarak düzeltilebilir olmasıdır. Bu sistemler gereksiz film tekrarlarını ortadan kaldırıp teknisyenden kaynaklanan hataları telafi edebilmektedir. Ãlkemizde yeni yeni kullanılmaya baÄlanan bu yöntemde artık anestezi departmanında ameliyat edilecek hastaların ya da reanimasyon veya yoÄun bakım hastalarının tüm tetkiklerinin çalıÅma istasyonundaki ekranlarda deÄerlendirilmesi ve karÅılaÅtırılması mümkün hale gelmiÅtir.
Anjiografik yöntemler toraksta pulmoner arteriovenöz fistüller, pulmoner varisler, pulmoner emboliler gibi vasküler kökenli patolojilerin deÄerlendirilmesinde ayrıca mediastene ait vasküler yapıların gözden geçirilmesinde kullanılabilen yöntemlerdir. Mediastinal vasküler yapıları görüntülemede MR anjiografi günümüzde baÅarıyla kullanılan bir yöntemdir.
Bilgisayarlı tomografi toraksta PA akciÄer grafisinden sonra en sıklıkla kullanılan ve torakstaki birbirinden çok farklı X-ıÅını attenüasyon deÄerlerine sahip yapıları yan yana baÅarı ile gösterebilen yöntemdir. Rutin konvansiyonel bilgisayarlı tomografide hastanın apeksinden kostofrenik sinüslerin bitimine kadar 1 cm’lik kesitlerle hastanın toraksının büyüklüÄüne göre 30-40 kesit alınır. Bu kesitler iki ayrı pencere geniÅliÄi ve pencere eÅik deÄeri seçilerek akciÄer parankimi ve yumuÅak dokular yönünden ayrı ayrı deÄerlendirilerek filmlenir. Gri skalanın sınırlarının geniÅletilmesi ile ve pencere eÅik deÄerinin eksi deÄerlere getirilmesiyle akciÄer parankimi; pencerenin daraltılıp pencere eÅik düzeyinin yumuÅak doku düzeylerine getirilmesiyle de toraks duvarı, mediastene ait yumuÅak dokular gözden geçirilir. Bilgisayarlı tomografi ayrıntılı olarak bronÅların lober daÄılımlarını ve bunlara eÅlik eden pulmoner arter ve pulmoner venleri gösterebilir. Mediastenin deÄiÅik kompartmanlarında gözlenebilecek lenf bezleri de bilgisayarlı tomografi ile baÅarılı bir Åekilde görüntülenir. Kalp boÅlukları, kalpten çıkan büyük damarlar ve brakiosefalik vasküler yapılar tomografide rahatlıkla deÄerlendirilir. Ancak vasküler yapıların daha ayrıntılı incelenmesi ve buna komıu kitlelerin invazyonunun gözden geçirilmesi için kontrastlı dinamik spiral biygisayarlı tomografi yapılması gerekir. Bilgisayarlı tomografi arka mediastendeki vertebraları, spinal kanalı, özefagus patolojileri, plevral patolojilerini ve göÄüs duvarı patolojisini deÄerlendirmede de baÅarılıdır. AkciÄer parankimi de konvansiyonel tomografi ile deÄerlendirilebilir. Ancak akciÄerin aÄırlıklı olarak interstisiyumunu ilgilendiren diffüz infiltratif hastalıklarda (bunlar arasında sarkoidoz, lenfanjioleiomyomatozis, allerjik alveolitler, lenfanjitik karsinomatozis, deskuomatif interstisiyel pnömoni gibi patolojiler sayılabilir) yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi yapılması gerekir. Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi daha ince 1-1.5 mm’lik kesit kalınlıÄı kullanarak elde olunan kesit datasının yumuÅak doku algoritmi deÄil, yüksek spasiyel frekanslı kemik algoritm ile deÄerlendirilmesi sonucu elde olunan görüntülerdir. Bu görüntüler küçük hava yolu ve interstisiyumunun deÄerlendirilmesinde daha detaylı bilgi verirler.
Ultrasonografi; toraksta konvansiyonel grafide gözlenen plevral patolojilerin solid ya da kistik yani plevral sıvı olup olmadıÄını ayırdetmede yardımcıdır. Ãzellikle kostofrenik sinüs düzeyindeki obliterasyonlarda ultrasonografi ile bu obliterasyonun nedeni kolaylıkla ortaya konulabilir. Toraks duvarını komıu lezyonların iç yapısını deÄerlendirmede, pediatrik hastalarda üst mediasten yapılarını incelemede ultrasonografi yardımcıdır.
Manyetik rezonans görüntüleme günümüzde aÄırlıklı olarak mediastinal yapıları, kalbi, büyük damarları, toraks duvarını, arka mediastendeki spinal kolunu deÄerlendirmede kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem halen geliÅmesine devam etmekte olup ileri yıllarda daha geniÅ uygulama alanı bulabilecektir.
MOBÄ°L TORAKS GRAFÄ°LERÄ°
Tanı yöntemleri arasında son olarak kısaca mobil grafilerden bahsedilecektir. Büyük hastanelerin hospitalize hastalarının toraks radyografileri %50′ye varan oranda mobil yatak baÅ? cihazlarla elde olunmaktadır. Bu cihazların gücü daha düÅük olduÄu için, fokal spotları yani X-ıÅının elde olunduÄu filamanları büyük olduÄu için teknik olarak grafi kalitesi konvansiyonel cihazlardakine göre daha düÅüktür. Ayrıca konvansiyonel cihazlarda kullanılan grid dediÄimiz saçılan radyasyonu engelleyen yardımcı aksesuar cihazlar portabl grafilerde mevcut deÄildir. Bunların yanısıra hastaların yeteri kadar koopere olmaması nedeniyle hareket artefaktları ve solunuma baÄlı artefaktları sık olarak ortaya çıkmakta ve tüm bunların toplamında portabl grafiler optimal film kalitesinde olmamaktadır. 1982 yılında Amerika BirleÅik Devletlerinde yapılan bir çalıÅmada bir aylık sürede büyük bir yoÄun bakım merkezindeki grafi sonuçları deÄerlendirilmiÅtir. Bu sonuçlara göre grafilerin 1/3′ünün hasta yönünden katkı saÄlamadıÄı ve gereksiz istendiÄi, %13′ünün zamanlama olarak yanlıŠzamanda elde olunduÄu, %6′sının teknik olarak suboptimal kalitede olduÄu, %14 hastaya ise gerektiÄi halde grafinin çekilmemiÅ olduÄu görülmüÅtür. Dolayısıyla portabl grafiler çok kullanılmasına karÅı yeterli sonuç vermeyen grafilerdir. Basit bir grafik ile gösterilecek olursa filmin fiziksel imaj kalitesiyle tanı hassasiyeti arasında lineer olmayan bir iliÅki mevcuttur. Bu grafide görülebileceÄi gibi imaj kalitesini yükseltmekle, filmin tanısal deÄeri hızla artmakta ancak belli bir kalite üzerinde artık tanıya ilave katkı saÄlamamaktadır. Ancak grafin lineer olan kısmında fiziksel kalitede olan farklılıklaıma tanıyı önemli ölçüde etkilemektedir.
Portabl grafileri elde olunması sırasında yoÄun bakım hemıirelerinin hasta üzerinde mevcut yabancı cisim, hortum, kateter, kabloların kıvrımlarının ve katlantılarının film üzerinden uzaklaÅtırması gerekmektedir. Ayrıca yine hastada mevcut ise ventilatör borularının da göÄüsten uzaklaÅtırılması Åarttır. Bunların toraks üzerine süperpoze olması mevcut patolojilerin görülmesini güçleÅtirebileceÄi gibi normal görüntüleri de patolojik gibi gösterebilir. Daha önce de bahsedildiÄi üzere özellikle seri grafilerle takip edilen hastalarda aynı parametrelerin kullanılması grafilerin birbiri ile kıyaslanabilir olmasını kolaylaÅtırdıÄı için bu tip hastalarda grafiye ait kilovolt, miliamper ve ekspojur zamanı gibi parametrelerin hastanın takip dosyasına ya da baÅ ucuna not edilmesi ve böylece belli bir standart saÄlanmasına dikkat edilmelidir.
TORAKS GRAFÄ°SÄ° DEÄERLENDÄ°RÄ°LMESÄ°NDE DIKKAT EDÄ°LECEK HUSUSLAR
Bu bölümde kısaca toraks grafilerinde ve özellikle portabl grafilerde tüpler, kateterler ve yolların deÄerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında pratik bazı bilgiler verilecektir. Bu konuda yapılan çalıÅmalar bunların hiç de önemsiz olmadıÄını ortaya koymaktadır. Hastane ölümlerinin %5 ile 10′nu iatrojenik torasik komplikasyonlar oluÅturmaktadır. YoÄun bakım ünitelerinde rutin günlük çekilen radyografilerle entübe edilen ve monitörize edilen hastaların kateterleri deÄerlendirilmelidir. 1985 yılında Bekemeyer tarafından yapılan bir çalıÅmada portabl grafilerin yardımıyla hastaların %20′sinde kateter pozisyonun yeniden deÄerlendirilmesi gerektiÄi ortaya konulmuÅtur. Hastaların %27′sinde tüp ve kateterler baÅlangıçta kötü pozisyonda olup bunlar %6 oranında komplikasyona yolaçmaktadır.
Endotrakeal Tüpler :
Endotrakeal tüplerin ucunun pozisyonu intübasyondan sonra grafi ile kontrol edilmelidir. Boyun nötral pozisyonda iken endotrakeal tüpün ucunun ideal pozisyonu trakea bifurkasyonundan 4-6 cm yukarıda olmalıdır. Endotrakeal tüplerin ucu trakea içinde fikse deÄildir. Boynun fleksiyon ve ekstansiyon ile 4 cm’e kadar aÅaÄı ve yukarıya oynayabilir. Film üzerinde hastanın çenesi görülüyor ise boynun fleksiyon durumunda olduÄuna karar verilebilir. Buna karÅılık servikal vertebraların büyük kısmı izleniyorsa boyun ekstansiyon durumunda demektir. EÄer endotrakeal tüpün ucu karinaya 4 cm’den daha yakın ise hastanın boynunun fleksiyonu ile genellikle saÄ ana bronÅa selektif intübasyon ortaya çıkar. Selektif intübasyon endotrakeal intübasyonların %10 ile 15′inde görülebilmektedir. Bu durumda saÄ ana bronÅun ventilasyonu ile sol akciÄer kollabe olmakta hatta bazen saÄda bronkus intermedius entübe edilerek saÄ Ã¼st lobda da kollaps gözlenmektedir. Ayrıca her iki akciÄere verilmesi gereken hacim ve basınç tek akciÄere verildiÄi için bu hastaların %15 kadarında da pnömotoraks görülebilmektedir. Endotrakeal tüp çok yüksek konumda olursa vokal kordlara sürtünerek kord travmasına yolaçabilmektedir. EriÅkinlerin büyük bir kısmında tüpün ucunun klavikula baÄları düzeyinde olması kabul edilebilir bir pozisyondur. Bazen endotrakeal tüp istenmeden hastanın özofagusuna yerleÅtirilebilir. EÄer endotrakeal tüp trakeada deÄilse midede progresif distansiyon görülürken akciÄerlerde yeteri kadar havalanma olmadıÄı anla??Tıp. Åüpheli durumlarda gerekirse endotrakeal tüpün pozisyonu lateral grafi ile birlikte deÄerlendirilmelidir.
Endotrakeal intübasyonun daha az görülen ancak ciddi bir komplikasyonu trakea rüptürüdür. Bu rüptür daha ziyade trakeanın posterior membranöz kısmında ve karinanın 2.5 cm proksimalinde görülmektedir. Bazen rüptür distal trakeadan saÄ ana bronÅa kadar uzanmaktadır. Postintübasyon rüptürler teknik olarak güç alan intübasyonlarda eÄer intübasyon zorlanarak yapılırsa, trakeal anomalilerde, balonun fazla ÅiÅirilmesiyle, stile ve rijid tüplerin kullanılmasıyla görülebileceÄi gibi yaÅlılarda posterior membranöz trakeanın zayıf olması ve torakotomi sırasında trakeaya yapılan traksiyonlarla da ortaya çıkabilmektedir. Tüpün balonu hiçbir zaman trakea lümenini tamamen ve devamlı kapatacak kadar ÅiÅirilmemelidir. Endotrakeal tüpün pozisyonunun sabitlenmesi tüpü eksternal olarak hastanın burun veya aÄızına tespit ederek yapılmalıdır. Endotrakeal tüpün balonu ventilatör ile verilen tidal hacmin retrograd olarak kaçmasını engeller. EÄer balon endotrakeal tüpü trakea içinde fikse edecek kadar ÅiÅirilirse trakea mukozasında basınçla nekroz ve bunun sonucu rüptür veya daha sonra geç komplikasyon olarak trakea stenozu ortaya çıkabilmektedir. EriÅkin trakeasının koronal çapı maksimal 2.5-3 cm’dir. Grafide balonun 3 cm’ye eÅit ve daha fazla olması balonun fazla ÅiÅtiÄini gösterir. Ayrıca balonun hemen üstü ve altındaki trakeanın kalibrasyonuna dikkat etmek gerekir. EÄer balon trakea duvarında fokal bir bombeleÅmeye yolaçıyorsa bu durumda balonun havası azaltılmalıdır. Trakeal rüptürün radyolojik bulguları pnömotoraks, pnömomediastinum, cilt altı amfizemi ve solunum sıkıntısıdır. Toraks radyogramında balonun ÅiÅkinliÄinin yanısıra balonun tüpün gövdesi üzerinde distale doÄru yer deÄiÅtirilmiÅ olması da rüptürün indirekt bulgusudur.
Künt göÄüs travması, intübasyon, santral venöz kateterizasyon ve mekanik ventilasyonun bir diÄer komplikasyonu da ekstra alveoler olarak ortaya çıkan anormal hava kolleksiyonlarıdır. Peak inspiratuar basıncın 40 cm suyun üzerinde olması, barotravmaya yolaçarak alveol duvarının bütünlüÄünü bozmakta ve alveollerdepatlamaya yolaçmaktadır. Bu durumda hava peribronkovasküler kılıflar boyunca diseke etmekte ve interlobüler septalarda toplanmaktadır. ınterstisiyel amfizem progresif olarak hiluslara doÄru uzanmakta ve daha sonra pnömomediastinum ve subplevral hava kistlerine nihayet pnömotoraksa neden olmaktadır. Pulmoner interstisiyel amfizem grafide akciÄer hiluslarından perifere doÄru uzanan lusen yani siyah çizgilenmeler Åekilnde görülür. AkciÄerlerde güve yeniÅi tarzındaki infiltrasyonlar çevresinde lusent çizgilenmeler ve küçük hava kistlerinin gözlenmesi pulmoner interstisiyel amfizemi düÄündürmelidir. Bu çizgiler adeta Kerley çizgilerinin negatif görüntüsü Åekilndedir. Subplevral kistler fissürlerin daha belirgin görünmesine yolaçabilir. Pulmoner interstisiyel amfizem Åüphesinde tomografi akciÄer grafisine göre daha güvenilir sonuç verebilir.
Pulmoner interstisiyel amfizem pnömotoraksa ilerleyebilir veya sadece interstisiumda lokalize kalabilir. Supin grafilerde pnömotoraks daha ziyade anteromedial ve subpulmoner bölgede lokalize olmaktadır. Bu tamamen yer çekimi etkisiyledir. Plevral boÅluÄun anteromedialinde toplanan hava süperior vena ve azigos venin daha iyi vizüalizasyonu ve keskin sınırlı görünmesine yolaçar. Perikardial yaÅ yastıÄının daha keskin sınırlı olarak gözlenmesi akciÄer atelektazik segmentini taklit edebilir. Subpulmoner pnömotoraksta saÄ Ã¼st kadran hiperlusent olarak görülür ve kostofrenik sinüs derinleÅmiÅ olarak dikkati çeker. AkciÄer alt loblarındaki havalanmanın supin durumda hafif derecede azalmıŠolması beklenirken burada toplanan hava nedeniyle hiperlusen olarak izlenir ve saÄ hemidiyafragma keskin sınırlı olarak dikkati çeker. EÄer pnömotoraks miktarı fazla ise hava apikolateral kesimlere toplanabilir. Bu durumda ince beyaz plevral çizginin göÄüs duvarından uzaklaÅtıÄı ve akciÄerdeki vasküler yapıların perifere kadar uzanamadıÄı görülür. EÄer plevral aralıktaki basınç atmosferik basınca eÅit ise bu durumda tansiyon pnömotorakstan bahsedilebilir. Tansiyan pnömotoraksta mekanik ventilasyon kullanılıyorsa akciÄerlerde total kollaps ve mediastinal ?ift yani itilme ortaya çıkmayabilir. Tansiyon pnömotoraksın en spesifik bulgusu kalp kenarı ve süperior ve inferior vena kavada düzleÅme ve gerilmedir. Bu bulgu tansiyon pnömotoraks nedeniyle kalbe normal venöz dönüÅüm olmadıÄını gösterir.
Nazogastrik Tüp
Endotrakeal tüplü hastalarda nazogastrik tüp yerleÅtirilmesinde nazogastrik tüpün yerinin grafi ile kontrol edilmesi gerekir. Bazen nazogastrik tüp endotrakeal tüpün balonun yanından kayarak bronÅial aÄaca ve özellikle saÄ tarafa doÄru ilerleyebilir. Nazogastrik tüpün ucunun ve yan deliÄinin özofagogastrik bileÅkenin distalinde pilorun proksimalinde yer alması gerekir. Nazogastrik tüpün pilor kanalını geçmesi duodenumdan dekompresyon yaparak sıvı elektrolit dengesini olumsuz etkiler.
GöÄüs Tüpü
GöÄüs tüpleri plevral boÅluktaki gaz veya sıvıyı boÅaltmak amaçlı kullanılır. Plevral boÅluktaki gazlar yer çekimine göre üst kısımda toplanırlar. Buna karÅılık sıvı yer çekimi ile altta toplanır. Dolayısıyla göÄüs tüpünün ucu plevral boÅluÄun yatan hasta için pnömotoraksı boÅaltacaksa üst kesiminde, sıvıyı boÅaltacaksa alt kesimde yer almalıdır. Ancak hastanın pozisyonunun deÄiÅmesiyle bu alt ve üstün deÄiÅeceÄi akılda tutulmalıdır. Hastanın pozisyonu buna göre ayarlanmalıdır. Genelde göÄüs tüpleri pnömotoraks için ön ve kranial kesimde, sıvı için ise dorsal kaudal kesimde yer alırlar. GöÄüs tüpünün ucunun interlober fissür içinde yer alması genel olarak fonksiyonunu olumsuz etkilemez.
Santral Venöz Kateterler
Santral venöz kateterler sıvı ve ilaç verilmesinde, hemodiyalizde ve santral venöz basınç takibinde kullanılırlar. Kateterin ucu saÄ atriumun üstünde yer almalıdır. Kateter ucunun saÄ atriuma kadar ilerletilmesi aritmi nedeni olabileceÄi gibi saÄ atrium duvarında perforasyona yolaçabilir. Ä°yi yerleÅtirilmiÅ bir santral venöz kateterin ucu süperior vena kava silüetinin içinde yer almalı ve zon olarak da birinci kostanın ön ucu ve klavikula ile aÅaÄıda saÄ atrium arasında lokalize olmalıdır. Seyri süperior vena kava seyrine paralel olmalıdır. EÄer seyri süperior vena kavaya dikse veya süperior vena kava duvarına yaklaÅtıÄında kıvrım gösteriyorsa kateterde hasar veya süperior vena kava duvarında perforasyondan Åüphelenilerek kateter pozisyonu deÄiÅtirilmelidir. SaÄ subklavian ven yoluyla yerleÅtirilen kateterler süperior vena kava içinde vertikal olarak ilerlerler. Sol subklavian ven yoluyla yerleÅtirilen kateterler ise brakiosefalik vene girerken açılanırlar. Daha sonra da süperior vena kavaya ilerlediÄi zaman ikinci bir açıklanma gösterirler. Kateterin ucunun duvara yaslanmıŠolması veya ani açıklanma göstermesi perforasyon Åüphesi doÅurur. Günlük çekilen grafilerde santral venöz kateterlerin pozisyonu rutin olarak kontrol edilmelidir, migrasyon gösterebilirler.
KAYNAKLAR
1. Bekemeyer VB, Crapo RO, Calhoon S, et al. Efficacy of chest radiography in a respiratory Intensıve care unit. a prospectıve study. Chest 1985; 88: 691-696.
2. Cook LT, Giger ML, Wetzel Llt, et al. Digitized film radiography. Invest Radiol 1989; 24: 910-916.
3. Fraser RG, Breatnach E, Baunes GT. Digital radiography of the chest. Clinical experience with a prototype unit. Radiology 1983; 148: 1-5.
4. Fuhrman CR, Gur D, Schaetzing R. High-resolution dijital imaging with storage phosphors. J Thorac Imag 1990; 5: 21-30.
5. Greenbaum DM, Marschall KE. The value of routıne daily chest x-rays in ıntubated patients in the medical intensive care unit. Crıt Care Med 1982; 10- 29-30.
6. Janower ML, Jennas-Nocera Z, Mukai J.Utility and efficacy of portable chest radiographs. AJR 1984; 142: 265-267.
7. Lissner J (ed). Imagıng of the Chest: An Apdate. Categorical Course ECR 91.
8. Milne EN. A physiologic approach to reading critical care unit films. J Thorac Imagıng 1986; 1: 60-90.
9. Rollıns RJ, Tocıno I. Early radiographic signs of tracheal rupture. AJR 1987; 148: 695-698.
10. Tocıno IM. Pneumothorax ın supıne patient: radiographic anatomy. Radio Graphics 1985; 5: 557-586.
11. Tocıno IM, Watanabe A.ımpending catheter perforation of superior vena cava.radiographic recognition. AJR 1986;
Prof. Dr. Mahmut OÄUZ
Ãukurova Ãniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı.
Solunum Sistemi Hastalıklarının AraÅtırılmasında Kullanılan Görüntüleme Yöntemleri Nelerdir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder