I. Ä°nsanda Savunma ve BaÄıÅıklık
Ä°nsan içinde yaÅadıÄı ortamda hastalık yapıcı organizmalarla(bakteri, mantar, virüs, birhücreli ve asalaklar) her an karÅı karÅıyadır. Bu mikroorganizmaların vücuda girmesi çeÅitli yollarla engellenir:
- AÄız yoluyla giren mikroorganizmalar mide asitleriyle parçalanır.
- Deri, mikroorganizmaların vücuda girmesini engeller. Ayrıca ter ve yaÄ salgıları da pek çok mikroba karÅı antimikrobik etki yapar.
- Solunum yoluyla alınan mikroorganizmalar soluk borusundaki mukusla birleÅip sillerin hareketi sayesinde öksürükle atılır ya da yutaÄa kadar getirilip sindirim kanalına geçer.
- GözyaÅı içinde lizozimin denen antiseptik madde bulunur.
- Mukoza tabakalarında gezici ve sabit makrofaj hücreleri ile lökositler bulunur.
EÄer hastalık yapıcı mikroorganizmalar, bu koruyucu yapıları aÅıp vücuda girerse bir dirençle karÅılaÅır. Bunlara karÅı insanda var olan koruma ve savunma yeteneÄine baÄıÅıklık, baÄıÅıklıÄı oluÅturan yapıların hepsine de baÄıÅıklık (immün) sistemi adı verilir. BaÄıÅıklık sistemini inceleyen biyoloji dalına ise immünoloji denir. BaÄıÅıklık sisteminin hastalık etkenlerine verdiÄi cevaplar çok farklı olabilir. Bu cevaplar, organizmayı enfekte eden mikroorganizmaların yok edilmesi ve zehir etkisi gösteren maddenin etkisiz duruma getirilmesi gibi deÄiÅik Åekillerde olabilir.
II. BaÄıÅıklıÄın Tarihçesi
Hastalıklarda korunma konusunda, XV. yüzyılda Ãinlilerin çiçek hastalıÄına karÅı koruma saÄlamak için, hastalardaki çiçek yaralarının kurutulup toz haline getirilmiÅ kabuklarını burunlarına çektikleri bilinmektedir. Ancak, çiçek hastalıÄı döküntülerinin bu biçimde kullanılması, bazen koruyuculuk bir yana, hastalıÄa tutulmaya neden olabilir. BaÄıÅıklık tedavisi, yani baÄıÅıklık tepkilerinden yararlanılarak tedavi yöntemi, Edward Jennerâin ve Louis Pasteurâün aÅılama çalıÅmalarından sonra ortaya çıkmıÅtır. Edward Jenner, inek çiçeÄi hastalıÄına yakalananların çok ender olarak insan çiçeÄine tutulduklarını gözlemlemiÅ ve 1796âda küçük bir erkek çocuÄuna önce ılımlı dozda inek çiçeÄi mikrobu, daha sonra da insan çiçeÄi mikrobu vermiÅ, inek çiçeÄi virüsleriyle uyarılan baÄıÅıklık sisteminin, insan çiçeÄine karÅı da bedeni savunduÄunu belirlemiÅtir. Louis Pasteur de 1879âda, uzun süre bekletilmiÅ tavuk kolerası kültürünün tavuklarda hastalık yapma gücünü önemli ölçüde yitirdiÄini, bekletilmiÅ kültürle aÅılanan tavukların, taze bakteri kültürüyle de hastalanmadıklarını bulmuÅtur. ZayıflatılmıŠya da ölü bakterilerden, o mikropların yol açtıÄı hastalıÄa karÅı direnç kazandırması amacıyla hazırlana ürüne aÅı, bunun bedene verilmesine ise aÅılama denir. AÅılama kolera, difteri, kızamık, kabakulak, boÄmaca, kuduz, tetanos, tifo, sarıhumma ve çocuk felci gibi hastalıklara karÅı uygulanır.
Jenner ve Pasteurâün bu öncü çalıÅmalarından sonra, Paul Ehrlich, beden sıvılarıyla ilgili baÄıÅıklık kavramını öne sürmüŠ(kuram, baÄıÅıklıÄı saÄlayan ana etkenlerin, hücrelerin üreterek kana salgıladıkları kimyasal maddeler, yani antikorlar oldukları düÅüncesine dayanıyordu), Elie Metchnicoff da hücresel baÄıÅıklık kuramını geliÅtirmiÅtir (bu kurama göre, bedenin artık ürünlerini temizlemekle görevli akyuvarlar olan fagositler, yabancı maddeleri arayıp bulurlar ve hastalık etkeni organizmaya karÅı bedeni koruyan temel savunma sistemini oluÅtururlar). Günümüzde her iki kuram da doÄrulanmıÅtır.
III. BaÄıÅıklık Sistemini OluÅturan Yapılar
BaÄıÅıklık sisteminin organları lenfoid dokulu organlardır. Bu organlar dalak, lenf düÄümleri, bademcik, kırmızı kemik iliÄi, timüs bezi, karaciÄer ve baÄırsaklardaki peyer plaklarıdır.
a) Dalak: Dalak, karın boÅluÄunun sol üst tarafında, diyaframın alÂtında bulunan, yaklaÅık 200 gram aÄırlıÄında bir organdır. DalaÄın orta yüzü üzerinde, kan damarlarının girip çıktıÄı göbek (hilum) buÂlunur. DalaÄın doku yapısında; kan yapıcı özel baÄ dokusu (lenfoid), lenfoblast, lenfosit, retikulum hücreleri ve ince retiküler teller bulunur. DalaÄın çevresi ise lenf düÄümlerinde olduÄu gibi ince bir zarla çevrilmiÅtir. DalaÄın asıl görevi; kanı süzmek, lenfosit ve monosit üretmektir. Makrofajları vasıtasıyla yaÅlı ve ölü alyuvarları, kan pulcukları ve mikropları parçalar. Ayrıca kan bakımında zengin olduÄu için, gerektiÄinde depo ettiÄi kanı dolaÅıma verir. Kanda bulunan antijenlere tepki olarak, vücut savunması için lenfosit üretir. DoÄum öncesi karaciÄerle birlikte kan da üretir. Dalak, hayatın devamı için zorunlu bir organ deÄildir; ameliyatla alınması durumunda, iÅlevleri diÄer lenfoid orÂganlar tarafından da gerçekleÅtirildiÄinden canlı yaÅamaya devam eder.
b) Lenf DüÄümleri: DüÄümlerin etrafı, baÄ dokusundan yapılmıŠbir kapsülle çevrilmiÅtir. Bu kapsülden düÄüm içine uzantılar girer; uzantıların arası, retiküler doku denilen özel bir doku çeÅiÂdi ile doludur. Bu dokuda lenfoblastlar, lenfositler ve retiküler doku telleri bulunur. Lenf düÄümleri, hem kan yapıcı, hem de savunma iÅini gören organlardır. DüÄümÂlerin içine giren mikroplar tutulur. Bu esnada düÄümler sertleÅir ve büyür; elle yoklanabilir hale gelir. Vücutta koltuk altı, kasık, çene altı, boyun, dirsek ve göÄüs bölÂgelerinde bol bulunur.
c) Bademcikler: Bademcikler, yutak duvarına gömülmüŠstratejik öneme sahip yapılardır. Lenf sıvısı, bademciklerin içerisinde buluÂnan lenf damarlarından boyun ve çene altı düÄümlerine doÄru akar. Bu esnada lenf damarlarının duvarlarından lenfositler salgılanır. Solunum ve sindirim sistemi vasıÂtasıyla vücuda girebilen mikroplar, buradan salgılanan lenfositler tarafından temizlenir. Aksi halde bu mikropların ciddi enfeksiyonlar oluÅturma tehlikesi vardır. Herhangi bir enfeksiyon durumunda bademcikler iltihaplanırlar.
d) Kırmızı Kemik Ä°liÄi: Kırmızı kemik iliÄi, aÄsı doku hücrelerinden ve çok sık buÂlunan kılcal damarlardan oluÅur. Kırmızı kemik iliÄinde bulunan retiküler hücrelerle, karaciÄerin yıldız Åeklindeki kupfer hücreleri, Retikula – Endoteliyal Sistemi oluÅtuÂrur. Bu sistem depo etmek, fagositoz yapmak ve antikor çıkarmak suretiyle, vücudu zararlı maddelere karÅı korur. Toksik ve mekanik etkilerle uyarılan retikulum hücrelerinden histiyositler ya da makrofajlar amipsi hareketlerle uyarılan yerlere giderek burada mikroorganizÂmaları fagositoz ederler.
Kırmızı kemik iliÄinin ana hücrelerinden lenfositler meyÂdana getirilir.
e) Timüs Bezi: Tiroid bezinin altında, göÄüs boÅluÄunda ve soluk borusunun önünde bulunur. Timüs bezi baÄ dokusundan yapılmıŠince bir kapsülle çevrilmiÅtir. Kapsül, diÄer lenfoit organlarda olduÄu gibi bezin içine girerek onu bölmelere ayırır. Timüs bezinin bölmelerinde, retiküler hücreler ve lenfositler bulunur. Kan, lenf damarları ve sinirler baÄ doku bölmeleri boyunca uzanır. Timüs bezi doÄumdan önce ve doÄumdan hemen sonra lenfosit meydana getirÂerek vücudu enfeksiyonlardan korur.
IV. Enfeksiyonlara KarÅı Savunma
Organizmaların baÄıÅıklık sistemlerini uyaran ve organizma için yabancı olan tüm moleküllere antijen (immunojen) denir. Antikor oluÅturmayan maddeler antijen deÄildir. Antijenler hem antikor oluÅumuna sebep olur, hem de kendisine karÅı oluÅan antikorla, gerek vücut içerisinde, gerek vücut dıÅarısında reaksiyona girerler.
Bir maddenin antijen olabilmesi için oldukça büyük bir molekül aÄırlıÄına sahip olması, verildiÄi organizma için yabancı olması ve organizmadan çabuk atılmaması gerekir. En iyi antijenler, kompleks yapıya sahip olan maddelerdir. ÃrneÄin; bakteriler, kan hücreleri gibi.
Antijenlerin çoÄu, protein yapısında veya proteinle birÂleÅmiÅ polisakkarit, ya da yaÄlardan oluÅmuÅ yapılar olaÂbilir. BaÄıÅıklık sistemi, antijen özelliÄi olan çok benzer özellikte maddeleri birbirinden ayırabilir. ÃrneÄin; baÄıÅıklık sistemi, bir tane amino asidi farklı olan proteinleri bile birbirinden ayırabilecek özelliÄe sahiptir.
BaÄıÅıklık sistemi, çeÅitli enfeksiyon etkenlerine karÅı yaptıÄı savunmayı antikor adı verilen özel bir protein üreterek gerçekleÅtirir. Her antikor çeÅidi, özel bir antijene karÅı üretilir. Bu nedenle bir antikor, kendisinin üretilmesine neden olan antijeni rahatça tanıyıp bulabilir.
Antikorlar, yapısal olarak globular protein Åeklindedir. Bu proteinlere immunoglobulinler de denir. Her immunoglobulinin yapısında dört adet amino asit zinciri vardır ve bu zincirler disülfat baÄlarıyla birbirine baÄlanmıÅtır. Ä°mmunoglobulini meydana getiren amino asit zincirindeki amino asitlerin sırası, kendilerine özeldir. Bu sıralama immunoglobulinin fizyolojik özelliÄini belirler. Antikorlar, deÄiÅken ve sabit yapılara sahiptirler. Kısa zincirlerin uç kısımlarında deÄiÅken bölge bulunur. IMMÃNOGLOBUUN ÃESITLEKÄ°
Bazı immunoglobulin çeÅitleri Åunlardır:
Ä°gG: Normal insan serumundaki immunoglobulinlerin % 80 Ä°gG teÅkil eder. Ä°gG’ler, plasentadan geçebilen tek immunoglubulinlerdir. Ä°gG sınıfından antikorlar genellikle presipitasyon, toksin nötralizasyonu gibi testlerde etki gösteren antikorlardır.
Ä°gM: Normal insan serumundaki immunoglobulinlerin % 7-10′unu teÅkil eder. En büyük immunoglubulinlerdir. Ä°gM’ler, aglütinasyon ve virüs nötralizasyonu gibi olaylarda etkilidirler. Enfeksiyonları esnasında ilk oluÅan antikorÂlardır. Bir diÄer özelliÄi ise embriyosal yaÅamda, antijenlere (enfeksiyonlara) fetüste oluÅabilen antikorlardır. Plasentadan geçemezler.
Ä°gA: Ä°nsan serumundaki immunoglobulinlerin %15′ini Ä°gA oluÅturur. Ä°nsan ve diÄer memelilerin göz yaÅı, salya, buÂrun, bronÅ, baÄırsak, süt, tükürük, idrar, burun salgılarınÂda bulunur. Ä°gAâlar, virüsleri nötralize edebildikleri gibi bakterilerin dokuya yapıÅmasını da önler.
Ä°gD: Ä°nsan serumunda az olarak bulunur. Bu immunoglobulinin antikor etkinliÄi olduÄu ispatlanmıÅtır.
Antijen-Antikor Reaksiyonları : Bir antijenle birleÅecek veya onunla reaksiyona girecek olan antikorlar; o antijene özel bir yapıda sentezlenir. Uygun antijenle uygun antikor bir araya geldiÄinde antijen – antikor kompleksi oluÅur ve antijen etkisiz hale getirilir. Her canlıda antijen – antikor iliÅkisi özgüldür. Antijen – antikor tepkimelerinin özgüllüÄü, türler arasındaki benzerliklerin ortaya çıkÂmasında da kullanılır. Bir hayvanın kanı,diÄer bir hayvana enjekte edilirse, doÄal olarak antikor meydana gelir ve prespitasyon adı verilen çökelme olayı meydana gelir. Bu antikorlar, yakın akrabalıkları olan hayvanların kanında da aynı çökelmeleri meydana getirir. Hayvanlar arasında akrabalık derecesine göre çökelme oranı ortaya çıkar. Yakın akrabalarda çökelme az,akrabalık dereceleri uzak olan hayvanlarda ise, çökelme yüzdesi yüksektir.
Genellikle antikorlar antijenlerÂle direkt temasa geçerler. Bu temasla meydana gelen reaksiyonlar, aglunitasyon, çökelme, nötrleÅme, patlaÂma, ve bütünleÅme sistemleri olmak üzere beŠçeÅit tepki gösterir.
Aglutinasyon: Antikorla antijenler birleÅir ve bu Åekilde antijenler inaktifleÅtirilmiÅ olur. Presipitasyon (Ãökelme): Antikor ve antijenler bir kompleks meydana getirir ve bu bileÅik çözeltiden ayrılarak çökelir.
NötrleÅme: Antikor yabancı maddenin zehirli kısÂmını kapatır ve zarar vermesini önler.
Eritme: Antikor antijene baÄlandıktan sonra hücre (bakteri) zarının erimesine sebep olur. Hücrenin yapısı bozulduÄundan antijen etkisiz hale getirilmiÅ olur.
BütünleÅme Sistemi: Ä°naktif olarak plazmada bulunan bu sistem, antijen-antikor kompleksi tarafından aktifleÅtirir. Sonuçta uyarılan bütünÂleÅme sistemi bir seri reaksiyona girer. Bu sisÂtemin enzimleri ortamdaki patojenleri yok eder.
V. BaÄıÅıklıÄın OluÅumu
BaÄıÅıklık sistemi vücutta, hücresel ve sıvısal olmak üzere iki çeÅit baÄıÅıklık oluÅturur.
Hücresel BaÄıÅıklık: Bakteri, virüs ve mantarların yaptıÄı enfeksiyonlara ve antijenlere karÅı özel hücreler oluÅturulması Åeklinde baÄıÅıklıktır. Bu hücreler, lenfosit adı verilen beyaz kan hücreleridir. Hücresel baÄıÅıklıÄı saÄlayan lenfositlere T lenfosit adı verilir. T lenfositler, yabancı dokuları da yok eder. Organ naklinin zorluÄu, yabancı dokuları yok etmeye çalıÅan T lenfositlerden kaynaklanır.
Vücutta oluÅan antijene, onu taÅıyan bir lenfosit baÄlanarak antijenleri etkisiz hale getirir. Bazen de makrofaj denilen hücreleri uyararak harekete geçirir.
Antijenin vücuda giriÅinden, kanda antikorun görülmeÂsine kadar yaklaÅık bir haftalık durgun bir evre geçer. Ä°lk antikor tepkisi yavaÅ yavaÅ düÅük bir noktaya kadar artar, daha sonra ise düÅer. Buna birincil tepki denir. Antijenin ikinci defa bu bireye giriÅinde, daÂha kısa bir durgunluk evresinden sonra, hızlı bir antikor üretimi baÅlar. Buna da ikincil tepki adı verilir. Antikorun ikincil tepkisi oldukça yüksek bir seviyeye kadar artar, daha sonra yavaÅ yavaÅ azalır. Yeniden zaman zaman antijen verilmekle antikor düzeyi yüksek tutulabilir. Ä°kinÂcil tepki, sürekli doÄal enfeksiyonların etkisi altında kalan ve daha önce antijen almıŠbireylerde ortaya çıkar.
Sıvısal (hümoral) BaÄıÅıklık: Enfeksiyonlara karÅı üretilip kanla vücuda daÄıtılan antikorlarla saÄlanır. Antikorlar, sentezlenmelerine neden olan antijenin, fagositoz yapan hücreler tarafından sindirilmesini kolaylaÅtırır. Bir yandan da antijenlere baÄlanarak onları etkisiz duruma getirir. Antikorlar molekül olarak âYâ harfine benzer ve antikorun iki tane antijen baÄlanma bölgesi vardır. Kuyruk kısmı da antikorun çeÅidini belirler. Antikorlar, B lenfosit denilen akyuvar tarafından üretilir. Virütik enfeksiyonlara karÅı üretilen antikorlara özel olarak interferon denir. Lenfositler; kan, lenf sıvısı, lenf düÄümleri, timüs bezi ve dalak gibi doku ve organlarda bol bulunur.
BaÄıÅıklık sistemini oluÅturan hücreler, kemik iliÄinin kök hücre adı verilen hücrelerinden oluÅur. Kemik iliÄi kök hücrelerinin etkili hücreler durumuna gelebilmesi için bazı organlarda farklılaÅması ve geliÅmesi gerekir. GeliÅmesi tamamlanmıŠolan lenfositler vücuda daÄılır. Daha sonra antijenlerle karÅılaÅan bu hücreler, her antijen çeÅidine karÅı etkin hücreler olarak baÄıÅıklık tepkilerini oluÅturur. Bazı lenfositleri oluÅturacak öncü hücrelerin bir kısmı, timüs denen beze girerek olgun lenfositlere (T lenfosit) dönüÅür, bir kısmı da kan yapıcı dokulardaki kök hücrelerinden farklılaÅıp olgunlaÅır (B lenfosit).
Akyuvarların, vücuda giren antijen özelliÄindeki yabancı maddeleri fagosite ederek yok eden nötrofil, monosit gibi çeÅitlerine fagosit denir.
Vücuttaki antijen miktarı az olduÄunda, iltihaplanma gibi bir durum olmadan antijenler ortadan kaldırılır. Antijen miktarı, mevcut fagositlerin baÅa çıkamayacaÄı kadar fazla ise fagositler bunları aÅırı miktarda yer. Bir süre sonra da yedikleri aÅırı miktardaki antijeni sindiremediklerinden fagositler parçalanır. Parçalanan fagositlerden irin (cerahat) oluÅur. Bu durumda lenfositler harekete geçerek antijenleri ve hücre artıklarını yok eder.
VI. BaÄıÅıklık ÃeÅitleri
Organizmanın antijenle ilk karÅılaÅtıÄında, vücudun antikorları sürekli olarak yapabilmeyi öÄrenmesi ve üretilen antikoru hazır olarak tutabilmesi gerekir. BaÄıÅıklık denilen bu özellik doÄuÅtan gelen ve sonradan kazanılan baÄıÅıklık olmak üzere iki çeÅittir.
1)DoÄuÅtan Kazanılan BaÄıÅıklık:
Organizmaların, türüne ve bireysel özelliklerine göre doÄuÅtan sahip olduÄu baÄıÅıklıÄa doÄal baÄıÅıklık adı verilir.
DoÄal baÄıÅıklık, bir çok faktör tarafından etkilenmekteÂdir. Bunlar genetik, anatomik, doku ve sıvılardaki koruyuÂcu maddeler, yaÅ, hormonlar gibi faktörlerdir. ÃrneÄin, Herpes simplex virüsü tavÅanlarda öldürücü olduÄu halde, insanlarda özellikle dudaklarda uçuk denen kabartılara yol açar. Ä°nsan Herpes simplex’e karÅı doÄuÅÂtan baÄıÅıklıdır. Bu doÄal baÄıÅıklık, büyük ölçüde, plazmaÂda bulunan ve her hangi bir antijenle karÅılaÅmadan var olan antikorlarla saÄlanır. DoÄal baÄıÅıklık, bazı hastalıkÂlara karÅı insan vücudunu korur. Bu hastalıklar hayvanlarÂda görülen tavuk kolerası, sıÄır vebası gibi virüs hastalıkÂlarıdır. Ä°nsan vücudu bu hastalıklara karÅı dirençli olduÄundan yakalanÂmaz. DiÄer yandan, insanlar için öldürücü ve aÄır seyreÂden çocuk felci, kabakulak, insan kabakulaÄı ve frengi gibi hastalıklara da hayvanlar dirençlidir. Benzer Åekilde; boÄmaca, kızamık gibi bazı hastalıklar sadece insanlarda görülür, baÅka canlılarda görülmez. Ä°nsan dıÅındaki organizmaları etkileyen bazı hastalıklara karÅı tüm insanlar doÄuÅtan baÄıÅıklıdır.
2) Sonradan Kazanılan BaÄıÅıklık:
Ä°nsanın doÄumdan sonra bazı hastalıklara karÅı baÄıÅıklık kazanmasıdır. Yapay olarak oluÅan bir baÄıÅıklıktır. Vücudun kendi savunma mekanizmalarıyla ya da dıÅarıdan alınan koruyucu maddelerle kazanılır. Bu nedenle aktif baÄıÅıklık ve pasif baÄıÅıklık olmak üzere ikiye ayrılır:
a)Aktif baÄıÅıklık: Organizmanın, hastalık yapıcı etkenlerle karÅılaÅtıÄında kendi savunma maddelerini kendisi üreterek kazandıÄı dirence aktif baÄıÅıklık adı verilir. Aktif baÄıÅıklık, iki Åekilde kazanılabilir:
-Vücuda mikropların girmesi ve baÄıÅıklık sisteminin uyarılıp çalıÅtırılmasıyla saÄlanır. Bu nedenle insan mikroorganizmayı alınca, hastalanır. Vücut bu sırada baÄıÅıklıÄını kazanır. Hatırlayıcı hücreler sayesinde bir daha aynı hastalıÄa yakalanmaz. ÃrneÄin, kabakulak hastalıÄına bir kere yakalanılır. Ãünkü kabakulak hastalıÄına karÅı üretilen savunma maddeleri ölünceye kadar vücutta kalır. Tetanos gibi bazı hastalıklara karÅı üretilen savunma maddeleri ise vücutta birkaç yıl kaldıktan sonra yok olur.
-AÅılama yoluyla da aktif baÄıÅıklık kazanılar. AÅı ile zayıflatılmıŠya da öldürülmüŠmikroorganizmalar vücuda verilir. BaÄıÅıklık sistemi bu yolla uyarılarak aktif baÄıÅıklık kazanılması saÄlanır. BaÄıÅıklık süresi uzundur. Hastalanmadan önce belirli zamanlarda yapılan aÅılar, vücudun aktif baÄıÅıklık kazanmasını saÄlayarak hastalanmayı önler. Koruyucu saÄlık hizmetlerinin amacı da aktif baÄıÅıklık kazandırarak insanların hastalanmalarını önlemektir.
b)Pasif BaÄıÅıklık: Ãnceden hazırlanmıŠantikorların vücuda verilmesiyle kazanılan baÄıÅıklıÄa pasif baÄıÅıklık adı verilir. Pasif baÄıÅıklık, çoÄunlukla hasta insana serum verilerek kazanılır. Serum, belirli bir enfeksiyona karÅı üretilmiÅ antikorları bulunduran sıvıdır. Serumlar, çoÄunlukla at, koyun ve sıÄır gibi hayvanların kanından elde edilir. Aktif baÄıÅıklık kazanılmasının olanaksız olduÄu durumlarda pasif baÄıÅıklık saÄlayacak uygulamalar yapılır. ÃrneÄin, aÄır yaralanmalarda tetanos hastalıÄına karÅı acil koruma gerektiÄinden, tetanos antikorları içeren serum yapılır.
Bebekler, bazı antikorları annesinden plasenta yolu ile almıÅtır. Ayrıca bebekler anne sütü yoluyla da antikorlar alırlar. Bebeklerin bu yollarla bazı hastalıklara yakalanmamaları ve hastalıklardan korunmaları da bir pasif baÄıÅıklıktır. Bu yolla kazanılan baÄıÅıklık, kısa sürelidir ve sadece bebeÄi korumaya yöneliktir.Bebek enfeksiyonlara karÅı koyma yeteneÄini kısa süre sonra kendisi geliÅtirir. ÃrneÄin; bebek doÄduÄu günlerde kızamık hastalıÄına yakalanmaz; çünkü bu hastalıÄa karÅı gerekli antikorları annesinden plasenta yoluyla ya da anne sütüyle almıÅtır. Fakat bu antikorlar yaklaÅık 9 ay sonra yok olduÄu için bebeÄe kızamık aÅısı yapılmalıdır.
VII. Doku ve Organ Aktarımı BaÄıÅıklıÄı
Ä°nsandan insana doku ve organ nakil iÅlemleri günümüzde en çok uygulanan iÅlemler haline gelmiÅtir. Doku naklinde, aktarılan doku antijenlerinin, aktarıldıkları organizmada meydana getirdikleri immünolojik tepkiler büyük önem taÅımakta ve aktarılan dokunun baÅarılı olup olmadıÄı bu tepkilere baÄlı olmaktadır. Bugüne kadar en baÅarılı doku nakli kan gruplarının naklidir. Kan grupları, eritrositlerin yüzeylerinde bulunan karbonhidrat yapısındaki antijenlere göre tespit edilmektedir. Kan aktarımında alıcı ve vericilerin uygun olması durumunda baÅarı ile sonuçlanmaktadır. Kan dıÅındaki doku ve organlarda da antijen grupları bulunmakÂtadır. Bu sebeple aktarıldıkları organizmada bir baÄıÅık cevap oluÅturmaktadırlar. Doku ve organlardaki antijen gruplarının tespiti, kan grupları gibi kolay deÄildir; ayrıca bu yapılar, aktarıldıkları organizmada hayat boyu görev yapmaları gerekmektedir. Bu sebeplerden dolayı doku ve organ nakli, kan nakli gibi kolay gerçekleÅmez.
Dokuların atılmasını önlemek için bazı önlemler alınmakÂtadır. Bunların dayandıÄı temel, alıcının baÄıÅıklık tepÂkimesi gösteren organları deÄiÅik yöntemlerle felç edilerek (X ıÅınları ile ıÅınlama, lenfosit yapımını azaltan ilaçlar) antikor üretimi azaltılmaya çalıÅılır. Yapılan bu iÅlemler, vücudun mikroplara karÅı savunma gücünü azalttıÄından en küçük enfeksiyon durumunda dahi aÄır klinik vakaları ortaya çıkabilir.
VIII. BaÄıÅıklık Sistemi Bozuklukları
Vücudun enfeksiyonlara karÅı savunma ve korunmasını saÄlayan sistemin herhangi bir yerinde oluÅan bozukluk, BaÄıÅıklıÄın bozulmasına neden olur. Bunlara baÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıÄı denir. BaÄıÅıklık sistemi bozukluklarının baÅlıca belirtileri Åunlardır:
- Kronik enfeksiyonlar
- Beklenmeden sık tekrarlanan enfeksiyonlar
- Tedaviye tam cevap vermeyen enfeksiyonlar
- Deri döküntüleri
- GeliÅme geriliÄi
- Tekrarlayan apseler (yaralar)
BaÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıkları, genel olarak iki öbekte toplanır: DoÄuÅtan baÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıkları; sonradan edinilen baÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıkları. Sonradan edinilen baÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıkları daha sık görülür.
DoÄuÅtan baÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıkları: BirleÅik ve Åiddetli baÄıÅıklık yetmezliÄi, ender görülen bir anormalliktir. Kemik iliÄi aktarımının geliÅmesinden önce mutlaka ölümle sonuçlanan bu hastalıkta, baÄıÅıklık sisteminin hem T hücreleri, hem de B hücreleri görevlerini yapamazlar. Bir baÅka baÄıÅıklık yetmezliÄi olan DiGeorge sendromu, timüsün geliÅmesindeki yetmezlikten, buna baÄlı olarak da baÄıÅıklık sisteminin T hücrelerinin geliÅmemeleri ve yeterli düzeyde çalıÅmamalarından kaynaklanır. DiGeorge sendromu bulunan hastalar, virüs ve mantar enfeksiyonlarına duyarlıdırlar.
Sonradan edinilen baÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıkları: Sonradan edinilen baÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıkları, birincil (baÄıÅıklık sistemi zayıflıÄından kaynaklanır) ya da ikincil ( yani kanser gibi bir hastalıktan sonra) olabilirler.En sık rastlanan birincil baÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıÄı Ä°gA denilen immunoglobulindeki seçicilik yetmezliÄidir; her 500 kiÅiden birinde görülür ve çoÄunlukla akciÄer enfeksiyonuyla birliktedir. Bazı baÅka immunoglobulinler (özellikle Ä°gA ve Ä°gM) de, bazı kiÅilerde hiç bulunmayabilir ya da çok düÅük düzeyde bulunabilir; bu durum tekrarlayan enfeksiyonlar nedeniyle ciddi klinik sorunlara yol açabilir.
Hastanede yatarak tedavi görenlerin %5âinde, ikincil sonradan edinilen baÄıÅıklık yetmezliÄi bulunduÄu sanılmaktadır. Bu durum genellikle, asıl nedeni oluÅturan kanser ya da özbaÄıÅıklık (baÄıÅıklık bozukluÄu) hastalıklarıyla iliÅkilidir. Ayrıca bir çok hastada baÄıÅıklık sistemi zayıftır. 1980 yılının baÅlarında ortaya çıkan, sonradan edinilen ikincil bir baÄıÅıklık yetmezliÄi olan AIDS (acquired immunity deficiency syndrome) günümüzde son derece önemli bir soruna dönüÅmüÅtür.
Tedavi: BaÄıÅıklık yetmezliÄi hastalıklarını tedavi olanakları, bu hastalıkları teÅhis olanaklarının gerisinde kalmıÅtır. Birkaç baÄıÅıklık yetmezliÄi ile doÄuÅtan T hücresi yetmezliÄi, kemik iliÄi aktarımıyla ya da bazı durumlarda dölüt karaciÄeri ve timüsü aktarımıyla tedavi edilebilmektedir. Antikor yetmezlikleri, özellikle Ä°gG yetmezliÄi, hastaya belirli aralıklarla insan gammaglobülini verilerek tedavi edilebilir. Bu yöntem, hastalıÄın nedeni olan hücresel noksanlıÄı gidermekte etkili olmaz; ama eksik hücre ürününü (antikoru) yerine koymaya yarar ve böylece tekrarlanan enfeksiyonları önler. Tedavide, enfeksiyon etkeni mikroorganizmanın tanınması ve mikroorganizmaya karÅı etkili olabilecek antibiyotiklerin hızla uygulanması son derece önemlidir.
Besinlerde protein eksikliÄi, dalaÄın alınması, diyabet, geniÅ yanıklar, alkol kullanmaktan kaynaklanan siroz ve ileri yaÅlılık durumları da baÄıÅıklık sisteminde bozukluklara neden olabilir. ÃrmeÄin; geri kalmıŠülkelerin çoÄunda, protein eksikliÄinden kaynaklanan baÄıÅıklık sistemi bozukluklarına dayalı ölüm oranları oldukça yüksektir.
Ä°nsanda, baÄıÅıklık sisteminin saÄlıÄını korumak için Åüpheli durumlarda öncelikle kromozom incelemesi yapılmaktadır.
AIDS vb. baÄıÅıklık yetmezliÄine neden olan hastalıklardan korunmada en önemli faktör tek eÅliliktir. Ayrıca bu hastalıklardan korunmak için; eÅ cinsel iliÅkide bulunulmamalıdır; kan nakli, diÅ tedavisi gibi durumlarda kullanılan araç â gereçlerin steril olmasına dikkat edilmelidir; kuÅkulu durumlarda zaman kaybetmeden hekime gidilmelidir.
BaÄıÅıklık ve BaÄıÅıklık ÃeÅitleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder