3 Kasım 2013 Pazar

Barsakların Mikotik Enfeksiyonu

Fırsatçı etkenler olan mantarların oluşturduğu hastalık tablosudur.


ASPERGİLLUSLAR: solunumdaki aynı bağırsakta görülür.


MUCORACEAE FAM. : hemorajik ve infarktüslü lezyonlara yol açar


CANDIDA SPP.: floranın herhangi bir şekilde değişime uğraması sonucu ( uzun süre antibiyotik tedavisi anaerobik bakterinin ortadan kalkması) ortaya çıkar ve enfeksiyon oluştururlar.


BARSAKLARIN PARAZİTER HASTALIKLAR


İNTESTİNAL PARAMFİSTAMOZİS: Mez. Lenf yumrusu büyümüş. Mikroskopi® parazit kesit


İNTESTİNAL SCHISTOSAMA ENF: protein kayıplı enteropati nedeni. Koyunda şiddetli seyreder ve ölümle sonuçlanır. Mikroskopi® parazit yumurtası ve kesiti


CESTOD ENFEKSİYONLARI:


 


DALATUM ENF: insanda ince bağırsakta. Ayrıca kedi,köpek,domuzda. İnsanda vitamin B12 yetmezliği yapar (persiyoz anemi).


ANOPLA CEPHALA: atlarda i.b ve sekumda (ileosekal) , ülserleşme,kanama


Fazle miktarda (sestod) bulunduklarında invaginasyon (i.b.’da) ve tıkanmalara neden olurlar


MONIEZIA ENF: M. Expensa


®ishal


M. benedeni


D. CANİUM


TAENİA ENFEKSİYONU


 


BARSAKLARDA CESTOD ENFEKSİYONU


Taenia enfeksiyonu :


Son konak®köpek


Ara konak®insan ve memeliler


Metaserker


1-Sistiserkus


2-Strobilioserkus Taenia ların ara kınakta oluşturduğu formlardır


3-Coenurus


4-Hidatik kist


T.taeniformiskedi(ara konakta sistiserkus)


T.pisiformis®köpek


T.hydatigena®carnivor ,ara konakta® sığır ve domuz


¯ ¯


olgunu barsakta larva periton boşluğu


T.ovis®olgunun köpekte ,ara konak®koyun(cysticercosis eneden olur)


T.multiceps®ara konak®rum®beyindekist®ölüm


Koyunlarda dönme hastalığı nedeni


Klinik: Hayvan kendi etrafında dairesel hareketi yapar.Listeriozis le karşılaşabilir.(bunda beyin köküne yerleşir)


Nekropsi:Beyinde coenurus cerebralis kisti aranır.


Meningoensefalitis tablosu vardır.


Echinococcus multilocularis>barsak


Echinococcus granulasus >ara konak hidatik kist


BARSAKLARDA NEMATOD ENFEKSİYONLARI


At strongylosis ®barsakta tıkanma ve sancı


S.vulgularis®larvası®ince ve kalın barsak mukozası®L-4 olurlar®arteriollumenlerine girerler®A.mezenterika cranlis e ulaşırlar®L-5


*Larvaları ­.mez.craz de ENDOARTERİTİS e yol açar


Oesophagostomum Enfeksiyonu®iştahsılık ,mukoid dışkı,ishal


Nekropsi:Kaşeksi,kolon mukozasında kalınlaşma,barsak duvarında paraziter modüller.


Chabertia Enfeksiyonu: Koyun®yumuşak mukoid dışkı


Olgun parazitler barsak kas tabakasına kadar ilerler. Mukozada oluşturdukları travmalar küçük kanamalara neden olur.


Kancalı Kurt Enfeksiyonu:kedi,köpek,rum,sus (diğer taenialrdan farklı olarak gelişimleri direktir.) Sindirim yoluyla alınırlar .Bazı parazitler enfeksiyonda k.c. üzerinden a.c. ve trachea göçü geçirirler ve yeniden sindirim sistemine ulaşırlar.(balgamın yutulması)


Hastalığın önemli özelliklerinden biri de bazılarının bu göçü geçirdiktensonra iskelet kasına gelmeleridir.gebelikte larvalar reaktif hale geçer ve süte geçer.yavrular(köpek)sütle birlikte etkeni alır.


Kancalı kurtlar barsak yüzey epiteline organelleri ile yapışarak kan emerler, kanın pıhtılanmasını önleyen faktör salgılarlar.Anemi ve hipproteinemi ortaya çıkar.


akut®genç *ölen hayvanlarda mukozalar soluk renktedir.


kronik®yaşlı mezenteryumda ödem ve vücut boşluğunda sıvı birikimi.


¯


kaşeksi anemi®hayvan yorulur®sulu dışkı(koyu kırmızı ve siyah renkte)


Cooperia enfeksiyonu®rum.


Nematodirus enfeksiyonu®rum. İnce barsağın ön kısımlarında


*Askarid Enfeksiyonu: At,kedi,köpek,domuz


Gelişim direkt .(ağızla alınır) İnce barsakta yumurtalar açolır içindeki formlarbarsakta gelişir,portal dolaşımla göç geçirirler.(K.c. üzerinden a.c. ve tracheaya mutlaka göç geçirirler)


K.c. ve a.c. de parazite ait modüler yapı, a.c. de ödem,konjesyon,barsak lumeninde mukoza yıkımı,çoksa obstrüksiyona neden olurlar.®sonuç ölüm


Bazen obstyuktüf sarılık yaparlar.


Parascaris equorum®özellike genç atlarda


Taxascaris leanina®kedi,köpek


T.canis®10cm. Gelişimi kopleks. Temel siklus 2.dönem larvaların ve k.c. ,a.c. ve tracheaya geçirmesi.Yaşlılarda k.c. ,a.c. göçü yerine iskelet kası ve beyine yerleşerek granumlara sebep olur.


Gebe köpeklerde özellikle gebeliğinson 3 haftası moblize olarak granulamdan ayrılır ve plasentaya geçerek yavruyu enfekte ederler.


Prepenant süre 4-5 haftadır.


T.canis in önemli bir özelliği: Köpek dışındaki normal olmayan konakçıda visceral larva migransa neden olmasıdır.(bunların iç organlardaki göç aşamaları)


*K.c. de hepatomegali,kan tablosunda eozinofili,göz,beyin ve a.c. de granulam.


T.cati®Kedi ini iç barsaklarında gelişimi T.canis e benzer. İnsan da VLM ye neden olur. Prenatal enfeksiyon yoktur.


T.vitilorum: Rum da en büyük parazit. Enfeksiyon kaynağı süt.(doğumdan sonra 30 güne kadar.)


Trichuris Enfeksiyonu: Colon da hemorajik tiflitis



Barsakların Mikotik Enfeksiyonu

Böbrekler, Böbrek Yetmezliği ve Tedavi Çeşitleri

Böbrekler:


Böbrekler omurganın iki yanında, bel hizasında, bakışımlı olarak yerleşmiş, koyu kırmızı renkte ve fasulye biçiminde organlardır. Böbreklerin iç kenarlarında göbek denilen çukur bir yer vardır; böbrek atar ve toplar damarları buradan geçerek havuzcuğa ulaşır. Her böbreğin uzunluğu yaklaşık 10, genişliği 5 ve kalınlığı ise 3,75 cm dir.


Böbreklerin çalışması:


Böbrekler, nefron olarak bilinen yüzbinlerce küçük ünitelerden teşekkül etmişlerdir. Bunlar tübüller olarak adlandırılan mikroskobik kanallara boşalmaktadır. Her nefron başlı başına bir kimyasal fabrikadır ve kan plasması buradan geçerken idrar meydana gelmektedir. Nefronlar ürettikleri idrarı, toplama tübüllerine boşaltır, oradan böbreğin pelsivine ulaşır ve oradan da boruyu andıran bir idrar yolu ile sidik torbasına gider.


Böbreklerin fonksiyonları:


Böbrekleriniz, kanımızı nefron adı verilen milyonlarca mikroskobik filtre aracılıyla temizleyerek idrar oluşturur. İdrar daha sonra böbreklerimizden mesaneye (idrar torbasına) gelerek vücudumuzdan içindeki iç ortamın çoğunu kontrol eden üç temel göreve sahiptir.


1) Vücut Sıvılarının düzenlenmesi Kanı temizlemek üzere böbrek arterlerinden alıp genel dolaşıma böbrek venleri aracılığıyla iletirler. Vücut sıvılarının yapısının ve hacminin dengesini, atık ürünleri idrar şeklinde atarak ve besin elektrolitleri (tuzlar) kana geri vererek sağlarlar.


2) Kandan Atık Ürünlerin Uzaklaştırılması Atık ürürler yiyeceklerdeki ve normal kas aktivitesi sonucu proteinlerin yıkılmasıyla oluşur. Üre, kreatinin gibi bu maddeler daha sonra idrarla atılırlar.


3) Hormon Üretilmesi Sağlıklı böbrekler vücudumuza hormon denen önemli kimyasal maddeler salarlar.


a) Kalsitriol: D vitaminin aktif bir formudur. Yiyeceklerde bulunan kalsiyumun (Kemikteki bir mineral) barsaklardan emilmesini sağlar. Yeterli miktarda D vitamini olmadığında vücut kemiklerden kalsiyum çalar ve kemik hastalığına yol açar.


b) Eritropoetin: Kemik iliğinde kırmızı kan hücrelerinin yapılmasını sağlar ve eksikliğinde kansızlık olur.


Böbrek yetmezliğinin nedenleri:


  1. Her genel ve ciddi iltahaplanma olayı.

  2. Böbreklerin dışarı çıkış yolunun mekanik tıkanması.

  3. Doğuştan beri var olan genel böbrek anormallikleri.

  4. Böbrek tümörleri.

  5. Vücuda giren ve böbrek yapısını zedeleyen zehirler.

  6. Böbreklere kan akımını engellemeler.

  7. Metabolik ve hormonal hastalıklar.

  8. Kan akımında normal ölçüde minareler toplanması veya suların boşalması (dehydration)

Böbrek probleminin anlaşılması:


İdrar yolları probleminin erken belirtileri dokularda şişmeye yol açan sıvı tutulumu, idrar sıklığı ve görünümündeki değişiklik, idrar yaparken yanma hissi, yüksek tansiyon, baş ağrısı ve yorgunluktur. Ağrı bir şeylerin yolunda gitmediğinin belirgin habercisidir fakat bazı ciddi durumlarda (nefritlerde, hipertansiyonda) ağrısız olabilir. Bu belirtilen bir kısmı diğer hastalıklarda da sık bulunur. Basit bir idrar tahlili ve kan testleri bir böbrek uzmanı tarafından ileri bir inceleme gerektiren böbrek problemi olup olmadığını aydınlatır. Böbreklerin ek kapasitesi fazladır. Hatta bazı kişiler bir böbrekle doğarlar ve kötü hiçbir etki görülmeyebilir. Kişiler böbrek fonksiyonlarının %30’uyla oldukça iyi idare edebilirler ancak total böbrek yetmezliği tedavi edilmezse öldürücüdür.


Böbrek yetmezliği:


Böbrek yetmezliği akut ve kronik olabilir. Temel fark yetmezliğin olma hızı, ne kadar sürdüğü ve yetmezliğin kendisidir.


Akut böbrek yetmezliği saatler veya günler içinde çok hızlı ortaya çıkar. Genellikle geri dönüşümlüdür ve diyaliz yalnızca böbreklerin çalışmadığı zamanlarda gereklidir. Akut böbrek yetmezliği örneğin şok veya bir kazada yaralanma sonrasında, bazı zehirlenme türlerinde ve böbreğe giden damarların tıkanması veya yaralanması sonucunda oluşabilir. Kronik böbrek yetmezliği (son dönem böbrek hastalığı) böbrekleri yavaşça bozan ilerleyici bir hastalıktır. Bu durum yıllar boyu sürebilir ve hastalık çok ilerleyene kadar belirtiler görülmeyebilir.


Kronik Böbrek Yetmezliğinin Bazı Nedenleri:


• İltihap ve böbreğin filtre harabiyeti (glomerulonefrit) Böbreğin bazı bölümlerinin enfeksiyonu (pyelonefrit)


• Böbreklere giden damarların hasarlanması sonucu azalmış kan akımı


• Diabet


• Hipertansiyon


• Normal böbrek dokusunun yerini kistlerin alması


Tedavi çeşitleri:


Transplantasyon Böbrek yetmezliği tedavisinde transplantasyon (nakil) bir çok avantaj sağlar. En önemlisi böbrek fonksiyonlarını normale döndürür. İki tip böbrek transplantasyonu bulunmaktadır.


Canlıdan alınan transplant: Hastaya genellikle akrabasından alınan canlı bir nakil


Kadavradan alınan transplant: Hastaya yakın bir zamanda ölen birinden böbrek nakli Transplantasyon büyük bir cerrahi girişimi gerektirir ve bu sırada komplikasyonlar görülebilir. Ayrıca transplantasyondaki en önemli problem olan reddetme (rejeksiyon) her zaman görülebilir. Bu nedenle transplant hastalarının ömürleri boyunca immunsupresör adı verilen baskılayıcı ilaçları almaları gerekmektedir. Bu ilaçların bağışıklık sistemini zayıflatma, kilo alımı, akne (sivilce oluşumu), yüzde kıllanma şeklinde yan etkileri bulunmaktadır. Ancak bu tedavi için yeni geliştirilen ilaçlarla bu yan etkiler azaltılmıştır. Protein, tuz ve kaloriyle ilgili bazı kısıtlamalar olsa da transplant hastasının diyetinin diyaliz hastasınınki kadar sınırlı olmaması artılar tarafında yer alır.


Transplant Avantajları:


• Transplant sağlıklı böbrek gibi çalışır


• Hasta kendini “daha sağlıklı” hisseder


• Daha az diyet kısıtlaması.


• Transplantasyon sonrasında diyaliz olmaması


Transplant Dezavantajları:


• Bir verici için beklemek


• Büyük cerrahi girişim gerektirir


• Böbörek reddi riski


• Güçlü ilaçlar alma gerekliliği


DİYALİZ


Diyaliz, kanınızı temizleyen ve vücudunuzdan atık ürünleri, kimyasal maddeleri ve fazla sıvıyı uzaklaştıran bir işlemdir. Bu işlemin yapılmasıyla ilgili iki temel seçenek bulunmaktadır. Bunlar hemodiyaliz ve periton diyalizidir. Diyalizin böbrek yetersizliğini tedavi etmeyeceğini ce sağlıklı böbreklerin yaptığı şeyi yapamayacağını aklınızda tutmanız önemlidir. Böbrek yetersizliğinin tedavisinde ilaçlar ve diyet önemli bir yer tutmaya devam edecektir.


Hemodiyaliz – Hemodiyalizde, “yapay böbreğe”, yani diyalizer denen özel bir filtre içeren bir makinaya bağlanacaksınız. Kanınız bir süre vücudunuzun dışında, bu makinanın içinde dolaşarak tekrar vücudunuza dönecek. Bu gerçekleştikçe atık ürünler uzaklaştırılır. Hemodiyaliz kanınızı doğrudan temizlediği için kanınıza ulaşıp onu uzaklaştırması, temizlemesi ve sonra geri size iletmesi gerekir. Hastadan diyalizöre giden ve geri gelen kan, hastaya bağlanan üç şekli olan diyaliz yollarından (plastik tüpler) biriyle taşınır.


a) Fistül: Bir ven arterin cildin hemen altında, genellikle ön kolda, birlrştirilmesi, iğnenin girişini kolaylaştırmak için venin şişmesini sağlar ve her tedaviden sonra uzaklaştırılır. Tedaviler sırasında yanlız küçük bir yara izi ve şişkinlik görülür.


b) Subklavyan Kanül : Yumuşak, plastik bir tüp köprücük kemiğin altından damara yerleştirilir. Bu ciltten dışarı çıkar ve kullanılmadığı zaman ağzı kapatılarak yerinde bırakılır.


c) Şant: Bir ven arterin kol veya bacakta yarı-kalıcı yapay birlrştirilmesi. ara bağlantının uçları cilt yüzeyinde bulunur ve kullanılmadığı zaman kapatılır.


Fistül:


Hastada; yeterli kan dolaşımını sağlamak için, atar damarla toplar damarın birleştirilmesidir. Fistül açıldıktan sonra hasta; 15-20 gün için, Pıhtılaşma-Enfetsiyon-Kanama açısından yakından gözlenir.


Pıhtılaşma: Pıhtılaşmayı önlemek için; fistüllü kola, sıcak su ile pansuman yapılır.


İnfeksiyon: İnfeksiyon durumunda; antiseptik solüsyonla bölgeyi temizleyip, steril gazlı bezle kapatmak ve antibiyotik kullanmak gerekir.


Kanama: Cerrahi müdahale sonucunda fistül yerinde; sıcaklık ve hematom (pıhtılaşmış kan kitlesi) görülürsa bölgeye soğuk pansuman yapılır. Fistül bölgesi kızarıklık, şişkinlik yönünden gözlenmelidir.


Fistüllü bölgenin Korunması:


• Fistüllü kolunuzla ağır kaldırmayınız


• Kolunuzu çarpmalardan koruyunuz


• Fistüllü koldan kan aldırmayınız


• Fistüllü koldan tansiyon ölçtürmeyiniz


• Fistülün üzerine saat takmayınız, dar kollu giyisiler giymeyiniz


• Bölgedeki derinin esnekliğini için yumuşatıcı kremler kullanınız


Fistülünüz yeterince gelişmediyse bölgeye sıcak su pansumanı yaparak akışkanlığın artmasını ve damarlarınızın gelişmesini sağlayınız. Fistülünüz aşırı gelişmişse kesinlikle sıcak su pansumanı yapmayınız.


Fistüllü bölgeyi temiz tutunuz.


Fistüllü bölgeyi soğuktan koruyunuz. Kışın gevşek yün eldiven giyiniz.


HEMODİYALİZ PRENSİBİ


Temel Prensip Hemodiyaliz Nasıl Işler ? Kan diyalizör (yapay böbrek) olarak bilinen bir fitrede temizlenmek üzere vücut dışına çıkarılır. Diyalizör, selüloz veya benzer bir üründen yapılmış yarı-geçirgen bir membranın bir tarafından kanın diğer tarafına dializatın akması prensibine göre işler. Diyalizat, normalde vücutta bulunan fakat böbrek yetersizliliğinde aşırı miktarlara varan mineral ve tuzlardan ayarlanmış bir miktar içerir. Membranın değişik boyutlardaki küçük delikleri; kandaki fazla sıvı ve maddelerin değişik hızlarda küçük moneküller hızlı ve büyük olanlar daha yavaş, geçerek kanda doğru bir denge sağlanana kadar diyalizata aktarılmasını sağlar.


Bir böbrek makinası, kan akımını, basıncı ve değişim hızını ayalar. Herhangi bir zaman diliminde diyalizörde yanlız çok az iktarda kan olduğu için, kan hastadan>dializere>hastaya yaklaşık dört saatte dolaşır. Tedavi genellikle haftada üç keredir. Her hasta için diyalizin zamanı ve miktarı programlanabilir. Tedavinin sıklığı ve süresi elbette ki böbrek yetersizliğinin derecesine ve uzaklaştırılması gereken toksin (zehir) ve sıvı miktarına bağlıdır.


Hemodiyaliz Avantajları:


• Tedavi; Eğitilmiş bir ekip tarafından yürütülür.


• Tedavi kısadır: 4-6 saat her hafta 2-3 kez Dezavantajları


• Haftada birçok kez tedavi merkezine gitme süresi


• Diyette potasyum, sıvı ve proteinle ilgili pek çok kısıtlama bulunmaktadır.


Kronik böbrek hastalarının dikkat etmesi gereken önemli noktalar: • Her gün; aynı tartı aleti ve aynı giyisi ile, aynı saatte tartılınız.


• Alacağınız günlük sıvı miktarını ayarlayınız. Bu miktarın üzerine çıkmayınız.


• Kan basıncınızı sık sık kontrol ettiriniz.


• Diyet programınıza kesinlikle uyunuz.


• İlaçlarınızı önerilen miktarlarda ve zamanında alınız.


• Mümkün olan sıklıkta (her gün yada gün aşırı) banyo yapınız. Bilhassa fistüllü kolu iyice temizleyiniz.


• Düşme ve çarpmalarda kendinizi koruyunuz.


• Fistül bakımınıza dikkat gösteriniz.


• Size verilen hemodiyaliz programına ve saatlerine mutlaka uyunuz.



Böbrekler, Böbrek Yetmezliği ve Tedavi Çeşitleri

Romatoid Artritte Cinsiyet Hormonu Adjuvan Tedavisi

Romatoid artrit, normal insanlarda komplikasyona yol açmayan muhtemel bir patojen antijene karşı hastanın aşırı immün ve enflamatuvar cevap vermesinden kaynaklanabilen çoğul unsurlu otoimmün bir romatik hastalığı ifade etmektedir. Anormal cevabın, bazı öncül unsurlardan kaynaklandığına inanılmaktadır. Bu unsurlar arasında, antijenlerin epitoplarıyla doku uyumluluk epitopları arasındaki ilişkiler, stres cevap sisteminin (hipotalamik – pitüiter – adrenokortikal eksen) durumu ve östrojenlerin en azından hümöral immünite üzerinde uyarıcı ve androjenlerle progesteronların da tabii immün baskılayıcılar olarak düşünüldüğü cinsiyet hormon durumu vardır. Cinsiyet hormonlarının fizyolojik etkilerine ilişkin bilgilerde, milâttan önce ikinci yüzyıldan bu yana oldukça fazla bir artış olmuştur. Cinsiyet hormonları, ilk kez eski Çin’de süblimasyon tekniğiyle idrardan elde edilmiştir. Östrojenler ve androjenler, saflaştırıldıktan sonra hipogonadizm ve dismenore gibi bazı durumlarda kullanılmışlardır. Bundan iki milenyum sonra bile, östrojenler hâlen oral kontraseptiflerde veyâ menapoz sonrası dönemde kemik kaybını ve osteoporozu engellemek maksadıyla, farmakolojik veyâ fizyolojik müstahzarlar olarak yaygın bir şekilde kullanılmaya devam etmektedir. Geçen elli sene boyunca, romatoid artritte östrojenlerin ve androjenlerin kulanılması gündeme gelmiş ve bunun moleküler tabanıyla klinik neticeleri, bu makalede sunulmuştur.


Arka Plan :


Romatoid artritli hastalarda, glukokortikoid tedavisi öncesinde cinsiyet hormon yoğunlukları değerlendirilmiş ve bu değerlerin, özellikle menapoz öncesi dönemdeki kadınlarda ve erkeklerde değiştiği bulunmuştur. Romatoid artritli kadın ve erkek hastaların vücut sıvılarında, düşük immün baskılayıcı androjen seviyelerinin muhtemel bir patojenik rolü olduğunu destekler mâhiyette, özellikle düşük gonadal ve adrenal androjen (DHT, DHEA ve DHEAS) seviyeleri ve androjen / östrojen oranında azalma olduğu tesbit edilmiştir. Cinsiyet hormon üretim yolları, kolesterol ve progestinin testosteron gibi androjenlere ve en sonunda östrojenlere (17 – beta östradiol) sıralı olarak indirgenmesini içerir. Bu yol her iki cinste de mevcuttur ve dolaşımdaki cinsiyet hormon yoğunlukları, androjenlerin ve östrojenlerin göreceli olarak çevrilmesinin bir yansımasıdır. Kadına karşı erkek dengesini sağlayan, androjenlerle östrojenler arasındaki orandır. Cinsiyet hormonları, üretildikleri dokular üzerinde yerel parakrin etkiler gösterebilirler veyâ dolaşıma girerler. Mens döngüsünü, gebeliği, doğum sonrası periyodu, menapozu, stresi, enflamatuvar sitokinleri, kortikosteroidleri, oral kontraseptifleri ve steroid hormonlarının yerine konmasını içeren bazı fizyolojik, patolojik ve terapötik durumlar, cinsiyet hormonlarının dengesini veyâ bunların çevresel dönüşümünü değiştirebilir. Yakın geçmişte, hormonları ve özellikle de cinsiyet steroidlerini taklit eden kimyasal maddeleri inceleyen yeni bir endokrinoloji sahası olan endokrin kırılma konusu, oldukça yoğun ilgi odağı olmuştur. “Östrojenik Zenobiyotikler” de denilen ve östrojenleri taklit eden kimyasal maddeler, bu araştırmanın asıl odak noktası olmuştur. Androjenlere olan mâruziyet, östrojenlere olan mâruziyet neticesinde görülenlere benzer değişikliklere, androjenlerin etkinliğini bloke ederek yol açabilir. Plastik, pestisitler, bitkiler ve zirai ürünler gibi göreceli olarak sık ve ağırlıklı olarak karşılaşılan kaynaklarda, çevresel östrojenler bulunmaktadır ve bunlar, immün cevabın önüne geçebilirler. Androjenlerin ve östrojenlerin seviyelerini ve işlevlerini etkileyen genetik polimorfizm, karmaşık hormonal – immün sistem etkileşimleri arasında dengesizliğe yol açabilir ve romatoid artritin etyolojisine katkıda bulunabilir. Östrojen sentaz lokusu olan CPY19, C19 androjenlerinin C18 östrojenlerine dönüşümünü katalizleyen sitokrom – p450’dir. Romatoid artritte, 50 yaş üzeri hastalık görülen birbirine akraba ailelerde bu lokusla bir bağlantı olduğu tanımlanmıştır. CPY19 seviyelerinde enzim etkinliğinde artışa ve bu yolla, androjen seviyelerinde azalmaya yol açar ve bu durum, daha yaşlı şahısları romatoid artrite karşı daha açık hâle getirir. Romatoid artritli hastalarda gonadal ve adrenal androjen seviyelerinin düşük çıkmasına ek olarak, androjen üretimi her iki cinste de düşerken romatoid artritin görülme sıklığının daha ilerki yaşlarda artması ve hastalığın genç erkeklerde nâdiren görülmesi ve kadınlardaki ağırlıklı görülme sıklığının yaşlanmayla birlikte azalması, gözlenen CPY19 polimorfizmine olan ilgiyi daha da artırmaktadır. Yapılan araştırmalar, değişik türdeki psikososyal stres unsurlarının, özellikle gonadal steroid üretimini azaltarak nöroendokrin ve immün mekanizmaları etkileyebileceğini göstermektedir. Yakın geçmişte, hastalığın başlangıcında yüksek stres altında oldukları tesbit edilen romatoid artritli bir hasta grubu, hastalığın gidişâtı yönünden daha kötü bir seyir sergilemişlerdir. Bu hastalar, bir kişilik frekans dağılımı alt grubuna uymaktadırlar. Kişiler arasındaki stres unsurları gibi hayatın içindeki küçük ayrıntılar, romatoid artritli hastalarda bu rahatsızlığın daha sonraki zamanlarda alevlenmesini tetikleyebilen gerilimin süregiden kaynaklarını teşkil eden düşük yoğunluklu olaylardır. Küçük stres unsurlarının daha sık görülmesinin romatoid artritteki artan hastalık etkinliğiyle, eklem hassasiyetiyle ve ağrıyla ve bunun yanında, endokrin ve immün işlevlerde hastalığa eşlik eden değişikliklerle bağlantılı olduğu gösterilmiştir. Kalıtsal ve davranışsal unsurların ışığında, romatoid artritli hastalarda cinsiyet hormonlarında görülen değişim, stres sistemi cevap etkinleşmesiyle bağlantılı olabilir.


Temel Mekanizmalar :


Monosit ve makrofajlar, esasen antijen işleyen ve sunan hücreler gibi ve sinoviyal doku seviyesinde enflamatuvar sitokinlerin kaynağı olarak davranarak, romatoid artrit gibi romatik hastalıklardaki otoimmün olaylara katkıda bulunabilirler. Romatoid artritte, sinoviyadaki makrofaj benzeri hücreler oldukça etkinleşmişlerdir. Bu gözlem, bahsi geçen hücrelerin şekline, hücre yüzeyinde sınıf – 2 moleküler doku uyumluluk kompleks proteinlerini üretmelerine ve IL – 1, IL – 2, IL – 6, IL – 10, IL – 12, TNF – alfa, TGF – beta ve GM – CSF gibi bazı sitokinlerin üretimine dayanmaktadır. Genelde, çoğunlukla makrofaj ürünleri olan sitokinler, en azından romatoid artrit ekleminde hem mRNA ve hem de protein seviyelerinde ağırlıklı olarak bulunurlar. Aksine, interferon gamma, IL – 2 ve IL – 4 gibi T hücreleri tarafından üretilen sitokinler mRNA seviyesinde tesbit edilebilirken, protein seviyelerinde güçlükle bulunurlar. Dolayısıyla monosit ve makrofajlar, romatoid artrit sinovitindeki immün cevaba aracılık etmede daha mühim bir rol oynarlar. Doğrudan immün düzenleyici etki gösterebilmeleri için, nörohormonların ve steroid hormonlarının hedef hücrelere pasif difüzyonla geçmeleri, hücre içi reseptörlerle etkileşmeleri ve akabinde de genoma aktarılmaları gerekmektedir. İnsan ve mürin makrofajları, sitoplazmada ve çekirdekte androjen ve östrojen reseptörlerini barındırırlar. Aynı zamanda bu hücreler, testosteron ve DHEAS gibi gonadal ve adrenal öncüllerini dihidrotestosteron ve DHEA gibi etkin metabolitlerine çevirebilirler. HLA – DR yönünden pozitif olan insan sinoviyal makrofajlarında, hem yüksek çekimli (affiniteli) ve düşük bağlanma oranına sahip birinci bölgeler ve hem de, düşük çekimli ve fazla bağlanma oranına sahip ikinci bölgeler mevcuttur. İnsan sinoviyal makrofajlarında androjen ve östrojen reseptörlerinin bağlanma çekimi, Scatchard testiyle değerlendirildi ve elde edilen sonuçlar, hormona cevap veren diğer hücrelerdeki değerlere eşit veyâ bunlardan daha düşük olarak bulundu. Sinoviyal makrofajlarda, androjen reseptörlerine özgü mRNA tesbit edilmiştir. Yakın zamanlarda, SLE’li hastalardaki çevresel monositlerle B ve T hücrelerinde işlevsel östrojen reseptörleri bulunmuştur. Potansiyel yerel enflamasyon aracılı mekanizmada, insan adrenal bezlerindeki androjen üreten hücreler yerel immün aracılı etkileşimde yeralırlar. İnsan adrenal bezinin zona retikülaris tabakasında, lenfositler ve makrofajlar bulunmaktadır ve androjen üreten hücreler, ana doku uyumluluk kompleksi sınıf – 2 (MHC – 2) üretirler. İmmün aracılı mekanizmalar, adrenal bez içi androjen salınımında azalmaya katkıda bulunabilirler. TGF – beta ve TNF – alfa gibi sitokinlerin yerel salınımındaki artışın, DHEAS gibi adrenal androjenlerin üretimini azalttıkları ve bu yerel etkileşimlerde yeralabilecekleri gösterilmiştir. Bu gözlemler, steroidlerin ve nörohormonların romatoid sinoviyal doku seviyesinde gözlenen dokuya özgün immün cevapları hafifletebileceklerine işaret etmektedir. Romatoid artritte, sinoviyal makrofajlar açıkça cinsiyet hormon çevresiyle immün cevap etkinleştiricileri arasında önemli bir bağ gibi durmaktadır. Eklem içi testosteronun ve dihidrotestosteronun, romatoid artritli hayvan modellerindeki kıkırdak kırılımı ve enflamasyon üzerindeki etkilerine yönelik çalışmalar, bu steroidlerin sinoviyal hiperplazi ve kıkırdak bozunumu üzerinde belirgin bir engelleyici etkisi olduğunu göstermektedir. Antijen uyarımlı artriti olan fare modelinde, eklem içine tatbik edilen testosteron, deksametazona nazaran sinoviyal hiperplazinin boyutlaırnı ve ciddiyetini daha fazla azaltmıştır. Bundan dolayı, romatoid artritte cinsiyet hormonu adjuvan tedavisi deneysel olarak ispatlanmıştır.



Romatoid Artritte Cinsiyet Hormonu Adjuvan Tedavisi